Türkiye’nin En Kuzey Noktası, İnceburun Feneri

İnceburun Feneri

19 Mayıs haftasını fırsat bildik ve direksiyonumuzu Karadeniz’e çevirelim dedik :) Malum, hedefimiz İstanbul’dan bayağı uzak olduğu için hemen yola koyulduk. Turumuza Sapanca’da güzel bir kahvaltı eşliğinde başladık. Ardından soluğu Karadeniz’in ve aynı zamanda güzel ülkemiz Türkiye’nin en kuzey noktası, İnceburun Feneri‘nde aldık.

İnceburun Feneri, Sinop merkeze ortalama 20 km mesefade bulunuyor ve araçla ulaşım sağlanıyor. Fenere ulaşmak için kullanılan yol tek yön gidiş geliş, yer yer yamalı ve çukurlu, 2 tarafı ağaçlarla kaplı doğası güzel bir yol. Etrafında köyler var. Yol kenarlarının çakıl taşı ağırlıklı olmasından dolayı dikkatli gitmenizde fayda var. Fenere vardığımızda, daha doğrusu yolun sonu fenere ulaştığında, bizi Karadeniz’in hırçın dalgaları karşılıyor.

Aracımızı park ettikten sonra fenerin etrafında yürüyüp, küçük ama oldukça eski olan fenere uzun uzun bakıyoruz. Güneş olmasına rağmen hava biraz soğuk. Deniz manzarasına karşı keyif yaptıktan sonra fenerden ayrı ve arka tarafında konumlanmış küçük bir mutfak / oda dikkatimizi çekiyor. Önüne çardak kurulmuş ve piknik masaları mevcut. Ortalama 25 metre mesafede olan buraya bir çay içme arzusuyla yanaşırken, bizleri Erol amca ve Mahbure teyze karşılıyor.

Fenerde yaşayan Erol Amca ve Mahbure Teyze, ek gelir sağlamak için buraya ufak bir mutfak yapmışlar ve çok da güzel gözleme yapıyorlar. Giderseniz çökelekli gözlemesini şiddetle tavsiye ederim :) Ayrıca el yapımı tarhana ve çeşitli reçeller satıyorlar. Kaçırır mıyız, hemen aldık tabii ki :) Bugün sizleri Erol amca ve Mahbure teyze ile tanıştıracağım. Hemen bir merakla feneri sorduğumuzda Erol amcadan önce Mahbure teyze araya giriyor. Bir yandan gözlemelerimizi pişiriyor. “Fenerden kocam sorumlu.” diyor gözlerinde büyük bir gururla ve ekliyor; “1863 yılından beri kocama babadan oğula geçe geçe bugünlere kadar geldi.” diyor. Fener 1863 yılında inşa edilmiş ve o günden beri fener, Erol amcanın ailesine ev olmuş.

Denizin dibinde olmasından dolayı eşim hemen evde rutubet olup olmadığını soruyor. Öncesinde uzunca bir iç çeken Mahbure teyze, “Olmaz mı kızım, fenerin duvarları 75 cm, ona rağmen oluyor.” diyor ve “Fenerin dışını henüz boyamadık ama nerdeyse her sene boyuyoruz.” diye de ekliyor.

Araya giriyorum ve Erol amcaya denizin dalgaları fenere vuruyor mu diye soruyorum. Mahbure teyze yine araya giriyor. “Metrelerce yüksekliğe ulaşan dalgalar güüm güüm diye duvarlara vuruyor.” ve hemen bir anısını paylaşıyor. Bir sene 15 metreye ulaşan dalgaların feneri dövdüğünü ve Erol amcaya arabaya atlayıp arkadaki ormana kaçmak istediğini söylemiş; Erol amca ise “Hanım ölüm biz buradan kaçsak bile ormanda yakalar.” demiş. O gün geçmek bilmemiş Mahbure teyze için…

Fener ile deniz arasında bulunan kayalıklarda ise tek başına duran bir mezarlık gördüğümüzü söyledik. Erol amca “O benim kız kardeşim, şeker hastasıydı, 25 yaşında kaybettik.” diyor. Mahbure teyze ise “Çok genç yaşta kaybettim görümcemi.” diyor.

Gözlemelerimiz pişince piknik masasına doğru geçip bir de selfie çekiyoruz :) “Tekrar gelin!” diyorlar ve öpüşüp ayrılıyoruz. Sinop insanı oldukça mutlu ve sevecen, 2013 yılında yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’nin %78 gibi bir oranla en mutlu ili çıkmış :)

İnceburun Feneri

Sizler de Sinop’u ya da İnceburun fenerini ziyaret ettiyseniz, düşüncelerinizi aşağıdaki yorum kutusu üzerinden bizlerle paylaşın :)

Önceki YazıSonraki Yazı