Eşsiz Anadolu’nun her yöresinde ayrı insanlar, ayrı lezzetler, ayrı coğrafyalar tanımak ve tatmak mümkün. Her hafta sonu atlayıp bir yere gitsek yıllarca bitiremeyeceğimiz kadar keyifli destinasyonlar var. Mardin bu listede muhakkak görülmesi gereken yerlerden biri. Medeniyetlerin beşiği Mezopotamya bölgesinin değerli kültür miraslarından biri olan şehir, konum itibariyle birçok din, mehzep ve farklı gelenekten insanın evi. Mezopotamya vadisi ve Tarihi İpek Yolu üzerinde bulunan Mardin, dünyada yapısı yüzyıllardır bozulmamış sayılı kentlerden biri olma özelliğini taşıyor. Mardin deyince akla gelen tarihi Mardin şehri ve karşısındaki engin vadi manzarası açıkhava müzesi niteliğinde.
Kenti ziyaret etmek için birçok neden var. Tabi ki beni en çok cezbeden yanı; insanları ve yerel lezzetleri. İnsanlar ve lezzetlerden önce, şehrin diğer alametifarikalarından da bahsetmek gerek. Şehrin binlerce yıllık tarihi Yontma Taş Devri’ne, yani Paleolitik Çağ’a dayanıyor. Sümerlilerden Perslilere, Selçuklulardan Osmanlı’ya sayısız medeniyete ev sahipliği yapmış ve izlerini taşıyor. Gündüz ve gece manzaraları ayrı güzel. Kendine has mimarisi, taş sokakları, konakları, çarşısı adeta kartpostal gibi.
Bu kadar araştırmama ve merakıma rağmen hala Mardin’e gitmediğime üzülüyordum ki Mardin’in imzası Cercis Murat Konağı’nın kısa bir süreliğine İstanbul’da olduğunu öğrendim. Cercis Murat Konağı Şefi Ebru Baybara Demir ve Harran Kaymakamlığı’nın ortaklığıyla yapılan sosyal kalkındırma projesi “Amazon Kraliçeleri” kapsamında restoran Zorlu Center’da bulunan Eataly’de 31 Aralık 2016’ya kadar faaliyet gösterecek.
2011 yılında KAGİDER’in Türkiye Kadın Girişimcisi seçilen Ebru Hanım’ın hikayesi gurur verici. Ebru Hanım Mardinli bir ailenin kızı. Bundan 40 yıl önce babası üç kızına iyi bir tahsil sağlamak için aileyi İstanbul’a getirmiş. Üç kız kardeşin üçü de üniversite mezunu olmuş. Ebru Hanım 1998 yılında Marmara Üniversitesi Turizm Rehberlik Bölümü’nü bitirmiş. 1999’lu yıllarda terör olayları ve Marmara depremi nedeniyle turizmde sıkıntılar yaşanırken, Ebru Hanım alternatif bir iş olanağı aramaya başlamış. O zamana kadar tekrar Mardin’e gitmeyen Ebru Hanım memleketini sadece anne ve babasından dinlemiş. 1999 yılında tekrar gittiğinde burada yaşamaya karar vermiş. İstanbul’da büyüyen birine göre oldukça radikal ve cesur bir karar. Aylarca bölgeyi araştırıp destinasyonlar oluşturup, seyahat acentaları ile görüşerek onlara Mardin’i ve yapabileceklerini pazarlamış. Terör sorunu henüz burada da çözülmemiş olsa da, bu şehir ona gelecek vaad etmiş ve en önemlisi o Mardin’in potansiyeline inanmış. Şehrin tarihi dokusu, Mezopotamya’nın kuzey kapısı oluşu, 20 kilometrede bir etnik yapının değişmesinden çok etkilenmiş. Bugün Mardin’in turizmde önemli bir yeri varsa, Ebru Hanım’ın bu şehre inanıp burada kalmasının rolü çok, çok büyük!
Tabi ki hiçbir şey kolay olmamış. Ebru Hanım büyük ailesinin yaşadığı konağa yerleşmiş. Kalabalık evde yenge, gelinler, kuzenler ilk başta ne yapmaya çalıştığına anlam verememişler. O yıllarda bölgede yalnızca 3 yıldızlı kötü bir otel ve bir de esnaf lokantası bulunduğunu söyleyen Ebru Hanım, “Burada turizm yapmak istiyorsam bunlarla iş yapmak ve iyi geçinmek durumundaydım.” diyor. Her hikayede olduğu gibi bu hikayede de olumsuzluklar fırsatları doğurmuş. 2000 yılında Alman bir gruba mihmandarlık yaparken, grup esnaf lokantasında yediği yemekleri kattiyen beğenmediğini söylemiş. Ertesi gün de aynı yerde yemek programı olan kafileye farklı bir çözüm bulmak gerekmiş ama nafile. Şehirde başka restoran olmadığı için çaresizce eve gidip yengesine ağlamış Ebru Hanım. Yengesi, ne lazımsa al malzemelerini getir, ben yaparım demiş. Dile kolay, tam 28 kişilik gruba yemekler hazırlanmış. Mardin’in daracık taş sokaklarından geçip konağa gelen turist kafilesi içeri girdiğinde bütün mahallenin yardım için konakta toplandığını söylüyor Ebru Hanım. Böyle sıcak bir ortam olunca turistler de samimi ortamdan ve paylaşımdan memnun kalarak ayrılmışlar. Daha sonra konakta devam eden yemekler buraya sığmayınca Ebru Hanım yengesini ve mahalleli kadınları yanına alıp Mardin Müzesi’nin kafeteryasını işletmeye başlamış. Hem müze, hem mahalleli kadınlar bu sayede para kazanmaya başlamış. Ebru Hanım, mutfak ekibinden yalnızca 1 kişinin okuma yazma bildiğini söylüyor. Yapılan listeleri çocuklar annelerine okurdu, onlar da organize olurlardı, diyor.
Derken Ebru Hanım şuan restoranın adını aldığı Cercis Murat Konağı’nı kiralayarak, 2001 yılının Haziran ayında 21 kadınla Mardin’in ilk turistik işletmesini, aynı zamanda da ilk içkili restoranını açıyor. Cümlede ne kadar aykırılıklar var, öyle değil mi? Hem kadınlar, hem turizm, hem de içkili restoran – Güneydoğu’da! Terörün yaralarını taşıyan bir toplumda insanlara bir ütopyadan bahsediyorsunuz – turizm yapacağız diyorsunuz. Boşanmış bir kadın olarak insanları o güne kadar olmayan bir sektörde, bir hayalin peşinden sürüklemek gerçekten inanç, özveri ve azim ister. Zaman içinde insanlar da alışıyor, bölge halkı tarım ve sanayiden kazanamayınca turizme yöneliyor. Küçük bir restoranla başlayan turizm macerası, bugün Mardinliler’in en önemli gelir kaynağı oluyor. Mucizevi sayılarla bu başarıyı göstermek mümkün. 1999 yılında 11.000 turist ve 220 yatak kapasitesinden 2014 yılında 700.000 turist ve 5800 yatak kapasitesine geliniyor. Bu ekonominin yaratılmasında Ebru Hanım’ın ve katkıda bulunan tüm kadınların emeği büyük. Hayalinin peşinden koşarak yüzlerce kadının sürdürülebilir şekilde para kazanmasını sağladığı ve Mardin’in kalkınmasına destek olduğu için ne kadar gurur duysa az.
2014 yılına gelince bölgedeki durumlar nedeniyle işler azalmış, turist gelmemeye başlamış. O kadar insanın işvereni olma sorumluluğu ile ne yaparız diye düşünürken, bu kez de kadınlara Mardin’in geleneksel el sanatlarını yeniden yorumlatmışlar. Hediyelik eşyaların üretildiği “Hayatım Yenibahar” atölyesini kurmuşlar. İnternetten satış yaparak yurtdışına dahi açılmışlar. Bir yandan Cercis de hayatına devam etmiş.
Hayatım Yenibahar projesi basında çokça yer alınca, Şanlıurfa Harran Kaymakamı Ebru Hanım’a benzer bir proje için ulaşmış. “Amazon Kraliçeleri” isimli projede 2016 yılından beri Harran’da Türk ve Suriyeli kadınlara meslek kazandırma amacıyla keçe, seramik, halı dokuma, ekolojik oyuncak üretimi gibi eğitimler veriliyor. Birleşmiş Milletler’in desteklediği projede Cercis Murat Konağı katkılarıyla Harran’da yakın zamanda bir Gastronomi Okulu da açılmış. Tam 160 kadın okulun tarlasında ürün yetiştirip mutfakta eğitim alıyor, restoranda servis yapıyor. Amaç profesyonel aşçı yetiştirmek değil, insanların kendi yerel mutfaklarını öğrenmelerini sağlayarak kültürü yaşatmak, bunu yaparken de kadınlara sürdürülebilir geçim kaynakları yaratmak. Eataly’nin de destek olmasıyla beraber, okuldaki kadınların işbaşı eğitimlerini tamamlaması için Cercis Murat Konağı Ekim ayından beri Zorlu’daki pop-up restoranda faaliyet gösteriyor. Okuldaki kadınlardan 6 tanesi dönüşümlü olarak burada çalışıyor. Boş vakitlerinde ise İtalyan Şef Claudio ile çalışıyorlar. Esas ekip ise Urfa’da, Ebru Hanım da Pazartesi-Perşembe günleri arası Urfa’da ders veriyor.
Böylesine etkileyici bir hikayeyi dinlerken bir yandan da Mardin lezzetlerini tadıyoruz. Kadınların restoranında tabii ki sunum da lezzetler de göz dolduruyor. Boşluklu tepsi ve 10 adet kaşıktan oluşan meze tabağı Ebru Hanım’ın tasarımı. Masalara serilen örtüler de marka görünürlüğünün parçaları. Bir fotoğrafta bu tepsi ve örtüleri görürseniz, bilin ki burası Cercis Murat Konağı. Bu şekilde yemek dışı ürünlerle marka bilinirliği yaratan restorana rastlamak çok mümkün değil, takdire değer bir detay.
Mezelerden bulgur, kişniş, yeşil biber, kuru soğan ve zeytinyağı ile yapılan bulgur köftesinin tadına doyamadık. Sebzeli patlıcan salatasına nar ekşisi çok yakışmıştı. Humusu yedikten sonra tek düşüncem bundan önceki yediklerimin humus olmayışıydı. Kurutulmuş domates salatası içinde kendi yaptıkları isotu kullanıyorlarmış, tadı yoğun ve baskındı. Fakat hepsi içindeki favorim, Fette tahinli patlıcan ismini verdikleri süzme yoğurt, tahin, zeytinyağı, limon, kıyma ve patlıcandan yapılan meze oldu.
Ara sıcak olarak iki farklı çeşit içli köfte yedik. Mardin’de kızarmış içli köfteye Irok, haşlanmış içli köfteye İkbebet deniyor. İkisi de birbirinden lezzetliydi.
Yemek olarak muhteşem bir Firik Pilavı ve İncik denedik. Çatalı batırdığınızda dağılan et görüntüsünden kalitesini belli ediyor. Yalnızca çok özel seçilen kuzu etleri Cercis Murat Konağı’nın mutfağına girebiliyor. Yeşil görünümüyle Firik Pilavı ise midemizde taht kuruyor adeta! Kapanışı ise bol antepfıstıklı İrmik Helvası ve güzel birkaç bardak çay ile yapıyoruz.
Ebru Hanım Mardin Kızıltepe Ovası’nda yetişen bulgurun Türkiye’de yetişen en iyi bulgur olduğunu söylüyor. Son dönemde bulgur üzerine sunumlar ve workshoplar yapmaya başlamış. Böylesine değerli ve Anadolu’ya ait bir besinin mutfaklarda hakettiği yerlere gelmesi gerektiğinden bahsediyor.
2008-2012 yıllarında İstanbul’da da şubesi olan mekana hiç gidemediğime üzülüyordum. Mardin’e gidip, 1888 yapımı tarihi konakta, vadi manzarası eşliğinde bu lezzetleri tatmak çok daha farklı bir deneyim olacak kuşkusuz. Mardin’in takla atan güvercinlerini izlemek, belediyenin çöp toplayan eşeklerini canlı canlı görmek, tarihi yapılarda konaklamak için mutlaka gideceğim. Ancak yakın zamanda böyle bir planı olmayan İstanbullu’lara bu değerli restoranı Eataly’den ziyaret etmelerini, Ebru Hanım’a selam verip Hayatım Yenibahar Projesi’ne göz atmalarını şiddetle tavsiye ederim. Bu arada müjde: İstanbul’da yeniden bir şube açma olasılıkları da var!
Eataly Pop-Up Şube – Adres: Levazım, Zorlu Center, Barbaros Bulvarı Beşiktaş / İstanbul
Mardin Şubesi – Adres: Birinci Cadde No:517 Mardin
Telefon: 0482 213 68 41