Adını sıklıkla Milano Moda Haftası ve futbol kulüpleri ile duyduğumuz Milano, İtalya’nın ikinci büyük şehri. İtalya geziniz sırasında 2-3 gününüzü ayırabileceğiniz, keyifli bir yer. Sadece yemekleri için bile ziyaret edilebilir.
Milano’nun en ünlü yeri şehrin ana meydanında yer alan gotik Duomo Katedrali. Milano’nun simgesi aynı zamanda. O kadar görkemli ki, meydanda adeta dev bir duvar gibi çıkıyor insanın karşısına. Tarihi 600 yıl öncesine dayanan bu katedralde başınızı döndürecek kadar çok çörten ve heykel var. Mutlaka terasına çıkmalı, şehri buradan izlemelisiniz.
Gezilmesi gereken kiliselerden biri de Santa Maria della Grazie. Bu kilise dünyanın en ünlü eserlerinden biri olan, Leonardo da Vinci’nin Son Akşam Yemeği’ne (The Last Supper) ev sahipliği yapıyor. Her 15 dakikada sadece 25 kişinin girişine izin verildiği için tavsiyem biletinizi önceden almanız. Santa Maria della Grazie’nin yer aldığı Corso Magenta bölgesi ise Milano’nun eski ve çok canlı mahallelerinden biri. Kiliseyi görmeye gelmişken sevimli kafeler ve barlarda takılabilirsiniz.
Yola çıkmadan önce Milano planınızı yaparken La Scala tiyatrosunun programına da bir göz atın. Ne de olsa dünyanın en eski ve önemli tiyatrolarından biri. Burada bir performans izlemek Milano gezinizin en özel anlarından biri olabilir.
Milano, modanın, tasarımın kalbinin attığı yer. Buraya gelip de tasarım ürünleri satılan mağazaları gezmemek olmaz. Duomo’nun bulunduğu meydanda yer alan Galleria Vittorio Emanuelle II’ye uğrayabilirsiniz. Buradaki mağazaları gezerken bir yandan da zemindeki boğa mozaiğini arayın. Zira bu boğanın üzerinde, tek ayakla dönerseniz şans getirdiğine inanılıyormuş. Lüks markalardan alışveriş yapmak veya vitrinlerine bakmak isterseniz bir de Via Montenapoleone Caddesi’ne uğrayabilir, Gucci, Prada gibi markaların sezon ürünlerini inceleyebilirsiniz.
Daha mütevazı alışverişler için, biraz da fotoğraf çekme keyfi yaşamak için hafta sonları kurulan Fiera di Sinigaglia adlı bit pazarına gidebilirsiniz. Bu pazarın kurulduğu Navigli bölgesi kanal kenarında kurulmuş evleri ve bu evlerin altında yer alan güzel restoranları ile gezilmeyi hak eden bir yer. Bir akşam yemeğinizi buradaki restoranlardan birinde yiyebilirsiniz. Kanal kenarında bir İtalyan şarabı eşliğinde risottto milanese’ye kim hayır diyebilir?
Milano’da yemek denince bir de “Aperitivo” gerçeğinden bahsetmem lazım. Milanolular iş çıkışı ve akşam yemeği arasında yani 18:00-21:00 arasında bara gidip bir içki eşliğinde açık büfe atıştırırlar. İçkiler biraz pahalı olsa da eşliğinde sunulan açık büfe ücretsiz olduğu için Milano’da hesaplı bir alternatif haline geliyor. Bunun dışında, gittiğiniz mekanlarda menüye dikkat edin, genellikle Milano’da iki çeşit fiyat uygulanır. Biri barda servis fiyatı, diğeri masada servis fiyatı. Bar her zaman daha ucuz olur.
Gurmeler veya peynir delileri için önerim ise Peck adlı mağazaya uğramaları. Fiyatlar biraz tuzlu, delice alışveriş yapıp kendinizi kaybetmeyin sakın. :) Dev peynir tezgahları, onun yanında dev meze tezgahı, bir yanda kavanoz kavanoz enginar kalpleri, çaylar, alt katta dev bir şarap mahzeni ve daha neler neler…
Milano, İtalya’nın finans merkezi olduğu için oldukça kalabalık. Özellikle mesai saatleri bitiminde trafik de bunaltıcı olabiliyor. Kalabalıktan kaçıp sakinleşmenin iyi bir yolu Sempione Park’ta dinlenmek olabilir. Burası Milano’nun en büyük parkı. Çiçekler arasında gezinti yapabilir, ağaçların altında yatabilir, Barış Arkı’nı, Sforzesco Kalesi’ni ve parkın içindeki diğer atraksiyonları gezebilirsiniz.
Milano merkezini gezdikten sonra bir veya birkaç gününüz daha varsa Como Gölü’ne gidebilirsiniz. Araba kiralayarak veya trenle Como’ya ulaşmak mümkün. Göl etrafında gezilecek çok yer var. En keyifli yerlerden biri daracık Arnavut kaldırımlı, merdivenli sokakları ile Bellagio. Como’dan teknelerle gidebileceğiniz Bellagio gider gitmez içinizin ısınacağı bir yer.