21 Aralık Özel: Dünyanın En Uzun Blog Postu

21 Aralık geldi çattı. Bir kısmınızın “Eee?” nidaları kulağımızda yankılanıyor gibi. Alt tarafı yılın en uzun gecesi, değil mi? Biz de öyle düşündük, hatta ilk başta standart blog postlarımızdan bir tanesini hazırlayıp tam “Yayımla” butonuna basıyorduk ki yüksek yerden emir geldi. Evirdik, çevirdik, gittik, geldik, kahve üstüne kahve, çay üstüne çay içtik ve dedik ki, neden yılın en uzun gecesine ithafen biz de gelmiş geçmiş en uzun blog postunu hazırlamayalım. Bu postumuzu okuyan değerli okuyucularımız belki farkında değiller ama birazdan tarihi bir ana tanıklık edecekler. Belirttiğimiz gibi, yılın en uzun gecesini taçlandırmak ve daha da anlamlı hale getirmek adına dünyanın bu zamana kadar yazılmış olan en uzun blog postunu yazmaya karar verdik. Farklı bir bakış açısıyla baktığınız zaman aslında bu gün aynı zamanda yılın en kısa gününü de temsil ediyor. Bizler de kolay yolu seçip gelmiş geçmiş en kısa blog postunu hazırlayabilirdik. Ama biz zor olanı seçtik. Bu postumuz vesilesiyle size en uzun ilişkinin sırlarından, Uzungöl’ün en uzun göl olup olmadığından, uzun ömürlü bataryalardan ve naçizane uzunluktaki n11.com hikayemizden bahsedeceğiz. Yeter mi? Yetmez. Bugüne kadar giyilmiş en uzun topuklu ayakkabıyı ve bir zürafanın telefon direği kadar zıplayıp zıplayamadığını merak edenler de hayal kırıklığına uğrayamayacak. E “en uzun” demişken memleketimizin ve dünyanın en uzun insanı ile yine memleketimizde yaşanan uzun menzilli pazarlık diyaloglarını da unutmamak gerek.

Uzun lafın kısası: Arkanıza yaslanın, bol köpüklü, şekersiz karamel şuruplu, yağsız sütlü grande boy lattenizi elinize alın ve dünyanın en uzun soluklu blog yazısını okumaya başlayın. Üç, iki, bir.

n11-ugur-bocegi

Öncelikle daha sonra kendisine değinmek ve bize uğur getirmesini sağlamak açısından buraya bir uğur böceği çizelim ve konumuza giriş yapalım. Konumuz kuzey yarımkürede dünyanın en uzun gecesi olan ve güney yarımkürede ise en uzun gündüzü olan 21 Aralık tarihi. Aslında bu konuya neden bu kadar takılıyoruz bilmiyorum dostlarım. Allah’ın bir hikmeti işte deyip geçebiliriz.

Neyse ne diyorduk? Tamam tamam, 21 Aralık’ta kalmıştık. 21 Aralık neden en uzun gece acaba, hiç düşündünüz mü? Durun ben bahsedeyim biraz. Biliyorsunuz dünyamız 23° 27′ ( 23 derece 27 dakika) oranında bir eksen eğikliğine sahip. Zaten yaşanan tüm bu iklim değişiklikleri, batı yarımkürede gündüz iken doğu yarımkürede gece olması ya da güney yarımkürede yaz iken kuzeyyarım kürede kış olması hep bu sebepten ötürü. Sen misin yarım, ben miyim küre yarışı anlayacağınız. Şuraya tatlı bir kediş fotoğrafı bırakalım ki daha içeriğin başından sıkılmayasınız.

commer-kitty-is-ready-to-save-the-world

Bu eksen eğikliğinin olduğu 23° 27”lık enleme dönenceler ismi veriliyor. Bahsi geçen 21 Aralık tarihinde ise güneş ışınları güney yarım kürede bulunan oğlak dönencesine 90°’lik açı ile geliyor. Bu sebepten de kuzey yarım kürede en uzun gece ve güney yarım kürede de en uzun gündüz yaşanıyor. Sıradaki şarkı da Hülya Avşar’dan tüm sevenlere gelsin.

Evet biz kuzey yarımkürede yaşayanlar, aynı zamanda kışın müjdecisi olan bu tarihte karanlık ve soğuk saatler geçirirken, güney yarımkürede bir yerlerde birileri kokteylini içerek sıcağın keyfini sürüyor. Bu bir dram değil de nedir? Sorarım sizlere.

Çoğunuz en uzun gecenin 21 Aralık gecesi olduğunu bilir, ama kimisi için bu durum böyle değildir. Misal benim bir arkadaşım için (kesinlikle ben değil) en uzun gece sevgilisinden ayrıldığı 1 Mart gecesiydi. Aslında birçoğumuz için en uzun gece, ertesi günü sevdiğimizle geçirmeyeceğimiz günün gecesi değil midir? Cevabınız “hayır” olduysa daha önce gerçekten sevmemişsiniz demektir.

Peki düşünün bakalım, sizin en uzun geceniz hangisiydi? Neyse siz düşünedurun biz anlatmaya devam edelim…

Yaşamla ilgili dersler çıkarabileceğiniz bazı felsefeleri, bakış açılarını ve uzun ilişkinin sırrını Buda yıllar öncesinde ortaya koymuş. Biz tekrardan anlatalım. Buda’ya göre sevgi her şeyin ilacıymış, dolayısıyla öncelikle sevin.

Akışına bırak, istediğin her şey sana gelir, demiş Buda. He bu da demek değildir ki, siz bekleyin o gelir. Gelmez arkadaş, çaba sarf edin. Bu da benden size tavsiye.

Buda, şüphe ayrıştırır, güven birleştirir, diyor. “Karşınızdaki kişiye güvenmeyi öğrenin. Bırakın Facebook, İnstagram şifresini. Bırakın sevgilinizin fotoğrafını layklayan kızı stalklamayı…” demiş yani.

Neyse bu kadar duygusallık yeter. Boş verin varsın dünya dönsün dostlarım.

Konumuza devam edecek olursak, siz tüm bu tavsiyelere rağmen sevdiğinizi elinizden kaçırdıysanız onun için de bir felesefe geliştirmiş Buda. “Hayatınızdaki kimseyi kendinizden daha çok sevmeyin.” demiş. Yani kimse sizden daha değerli değildir, en çok kendinizi sevin.

Bu da gelir bu da geçer, unutmayın…

Hem Avrupa’nın en uzun süre yaşayan insanı, uzun ömrün sırrının bekarlık olduğunu söylemiş. Gerçi Avrupa’lara gitmeye gerek yok. Atalarımız dememiş mi “Bekarlık sultanlıktır.” diye…

en-uzun-yasayan-insan-bekar

He yok ben illa da uzun ilişki yaşamak istiyorum diyorsanız, gidin bir kumrudan ders alın. Niye mi? Çünkü kumrular, sevdiğine en uzun süre sadık kalan hayvanlardır. Eş bulduklarında eşlerini asla bırakmazlar. Bu fikri de sevmediyseniz, bari gidin İzmir’de bir kumru yiyin. Her şeyi de biz mi söyleyelim canım?

kumru-izmir

Gelelim 21 Aralık gününe. Evet bugün önümüzde uzun, hem de upuzun bir gece var. Kalın battaniyemiz altında, sıcacık salep ya da çayımız ile televizyon izleyebileceğimiz, ailemiz ya da arkadaşlarımız ile vakit geçirebileceğimiz, sevgilimiz ile el ele yürüyebileceğimiz upuzun saatler hem de. Öyle uzun saatler ki Türklerin saldırısından bıkan Çinlilerin yaptığı en uzun savunma duvarı Çin Seddi gibi. Kıps.

Çin demişken, Çin’de bir zamanlar Play Station yasal değildi, inanabiliyor musunuz? Düşünüyorum da bu uzun gecede aslında arkadaşlarınız ile bir “Pes” turnuvası da yapabilirsiniz. Sadece “Pes” mi oynayabiliriz dediğinizi duyar gibiyim. Hayır tabi ki onu demiyorum. Takılmayın bu kadar dostlarım. Yalnızca fikirdi bizimkisi. Çeşitlendirmek sizlerin ellerinde tabi ki.

cin-seddi

Sıkıcı bilimsel bilgiler geliyor, mouse’un scroll tuşu, hazır ol!

Çin’den bahsetmişken, Çin takviminden bahsetmeden geçmiyoruz elbette. Çin takvimi, şu an kullanılmasa da Çinliler için tarihi önemi olan bir takvim. Yine on iki aydan oluşuyor ama sadece Güneş’i değil Ay’ı da hesaba katıyor. Günümüzdeki asıl önemi aileleri bir araya getirmesi. Çin resmi olarak Gregoryen takvimini kullanıyor ama geleneksel ay-gün takvimi festival açıdan önem taşıyor. Ay-gün takvimi, Güneş’in ve Ay’ın hareketlerini temel alarak zamanı hesaplar. Buna göre, Çin Yeni Yılı Gregoryen takviminden farklı bir tarihte yer alır. Genelde 21 Ocak ve 20 Şubat arasında bir güne denk gelir. Büyük ölçüde üzerinde anlaşılan teoriye göre, Çin Yeni Yılı’nın kökeni MÖ 1600-1100 yılları arasında hüküm süren Shang Hanedanı’na kadar uzanır. Bu süreçte, eski yılın sonunu ve yeni yılın başlangıcını belirlemek için tanrılara ve atalara kurbanlar sunulurdu. Vahşi bir canavar olan Nien’in (ki Çincede “yıl” anlamına gelir) yıl sonunda insanlara saldırdığı düşünülürdü; o yüzden Nien’i kaçırmak için yüksek sesler çıkarılır ve parlak ışıklar yakılırdı. Bu uygulama bugün Çin Yeni Yılı kutlamalarına dönüştü.

Neyse bırakalım bu sulukları, nerede kalmıştık en son? Evet evet, 21 Aralık. Şu meşhur uzun mu uzun gece.

Siz de dikkat etmişsinizdir. 21 Aralık hem en uzun gece hem de yılbaşına yakın bir tarih. Hatta 2017 yılına girmemize kalan şu birkaç günden en farklısı aslında. Hatırlarsınız yukarıda da bahsederek, ufak ufak bir yapılabilecekler listesi oluşturuyorduk. Bu listeye yılbaşı alışverişi yapmayı da ekleyebilirsiniz. Sonuçta gece uzun.

Bu kadar hareketlilik bizi biraz acıktırdı sanki. Şimdi şöyle sıcak ve ıspanaklı bir Boşnak böreği iyi giderdi aslında. Biliyorsunuz boş mide ile çalışılmaz ya da halk dilinde söylersek: “Aç ayı oynamaz.” Burada bir ek bilgi daha verebiliriz sizlere. Balkan halkları, en uzun yaşayan halklardan biridir. Neden uzun yaşıyorlar sizce? İki kelime sadece. Süt ürünleri… Öyle ki yaptıkları böreğin iç harcına süt ürünü koymakta, üstüne kaymak sürmekte ve bu leziz yemeği yanında ayran içerek yemekteler. Sanırım daha fazla dayanamayacağız. Biri buraya börek gönderebilir mi acaba?

bosnak-boregi

Off ne böreği, boş verin şimdi bol kalorili böreği, biz size hemen düşen kan şekerinizi arttıracak tatlı tarifleri verelim (Belki sevabına bize tatlılar börekler göndermek isteyenleriniz olursa, adresimizi n11.com’un iletişim bölümünden bulabilirsiniz. E kim olduğumuzu da yazının sonunda söylüyor olacağız. Yazının sonuna kadar okumaya gayret edemeyecek olanlar da ‘en uzun içeriği yazanlara’ derse, herkes bizi gösterir zaten.)

Çıkarın kalem kağıtları tatlı tarifi yazdıracağız.

Muzlu Muffin: 2 adet muzu, bir kâseden biraz daha az fıstık ezmesini, yarım bardak toz kakaoyu ve yarım bardak balı blenderda öğütüyoruz. Hamur kıvamına gelmiş olan karışımımızı muffin kalıbına doldurup fırına atıyoruz. Keklerimiz piştikten sonra soğumasını bekleyip servis edebilirsiniz. Afiyet olsun!

Meyve Barları: Meyve barlarını yaparken istediğiniz meyveleri tercih edebilirsiniz. Biz kuru üzüm ve hurma ile yapılan bir meyve barı tarifi vermek istiyoruz. Birer kâse kuru hurma, üzüm ve bademi (içerisine isterseniz ceviz ve fındık da ekleyebilirsiniz) blenderdan geçiriyoruz. Üzerine bir kaşık bal ekleyip alüminyum folyoya sararak şekil almasını sağlıyoruz. Ardında bir gece buzdolabında bekletip donmuş olan barımızı kırarak servis edebiliriz.

Chia Puding: Chia tohumu son zamanlarda yaygın olarak kullanılmaya başlayan oldukça sağlıklı bir üründür. Chia puding tarifi için işe öncelikle yarım muzu bir kâsede ezerek başlıyoruz. Ardından sırasıyla iki yemek kaşığı chia tohumunu, bir buçuk yemek kaşığı balı ve yarım bardaktan biraz daha fazla Hindistan cevizi sütünü ilave ederek bir güzel karıştırıyoruz. Ortaya çıkan karışımı bir gün kadar buzdolabında beklettikten sonra afiyetle yiyebiliriz.

Meyveli Sütlü Tatlı: Şekersiz tatlılar listemizde yumuşacık bir tarif. Bu sağlıklı mı sağlıklı, şekersiz mi şekersiz tatlıyı hazırlamak için öncelikle ufak ufak parçalara ayırdığımız kuru meyveleri bir kâse sütün içerisine atıp bir gece buzdolabında bekletiyoruz. Çıkardığımızda meyveler ve süt birbirine iyice kaynaşmış olduğundan sütümüz muhallebi kıvamında olacaktır. Üzerine biraz kuruyemiş serperek servis edebilirisiniz.

Portakallı Muhallebi: 1,5 su bardağı sütün içerisine 1 yemek kaşığı mısır nişastasını, 1 yemek kaşığı tam buğday ununu ve biraz portakal kabuğu rendesini katıp karıştırıyoruz. Ardından bu karışımı ocağa alıp kaynatıyoruz. Karışımımız kaynadıktan sonra altını kapatıp üzerine yarım çay bardağı bal ve bir paket vanilya ekleyip tekrar karıştırıyoruz. Ardından kaplara koyup buzdolabında bir süre dinlendiriyoruz. İşte size bir şekersiz meyveli muhallebi tarifi!

Bal Kabağı Pudingi: Bal kabağı pudingi şekersiz tatlılar yazımızın prensesi desek yeri. 2 bardak sütün içerisine 1 tatlı kaşığı nişastayı ve 1 tatlı kaşığı unu ekleyip ocakta ısıtarak karıştırıyoruz. Ardından haşlanmış ve ezilmiş 1 dilim bal kabağını ve 1 paket vanilyayı ekleyip kaynamasını bekliyoruz. Kaynadıktan sonra soğumasını bekleyip servis edebiliriz.

Şekersiz Kek: 1 su bardağı sütün içerisine, 1,5 su bardağı unu, 1 paket kabartma tozunu ve 2 avuç dolusu kıyılmış kuru meyveleri, 1 fincan yağı ve 1 adet yumurtayı atarak karıştırıyoruz. Ardından 170-180 derece ayarlanmış fırınımızda yaklaşık 20 dakika pişirdikten sonra çıkartıp biraz dinlendirdiriyoruz. Şekersiz tatlıların en lezizlerinden olan şekersiz kek ağzınıza layık!

Armut Tatlısı: Yapımı son derece kolaydır. Öncelikle armutları ikiye bölüyoruz. İçlerindeki çekirdekli kısımları çıkarıp yerine ceviz koyuyoruz, üzerine biraz tarçın serpip biraz bal gezdirdikten sonra fırına veriyoruz. Cevizler iyice kızarmaya başladığında çıkarıp servis edebilirsiniz.

Meyveli Smoothie: Bildiğiniz gibi smoothieler hem çok sağlıklı hem de çok lezzetli içeceklerdir. Şekersiz tatlılar arasında yer verebileceğimiz bir smoothie tarifi verelim istedik. Bir fincan çilek, bir adet muz, yarım fincan az yağlı yoğurt ve beş adet buz küpünü blenderda pürüzsüz hale gelene kadar karıştırarak smoothielerimizi kolaylıkla hazırlayabiliriz. Başka smoothie tarifleri için, Sağlıklı Smoothie Tarifleri yazımızı kaçırmayın!

Şekersiz Kurabiye: Şekersiz kurabiye tarifleri oldukça kolaydır. 2,5 su bardağı unu, 1 su bardağı sütü, 1 paket kabartma tozunu ve yarım fincan yağ ile en az iki su bardağı kıyılmış kuru meyveyi (incir, dut, kayısı vb.) bir kaba koyup karıştırıyoruz. Elde ettiğimiz hamur normal kurabiye hamurundan daha sıvı halde olacaktır. Ancak bunları kaşık yardımıyla tepsiye dizip pişirdiğimizde normal kurabiyeden hiçbir farkı kalmayacak.

Karnımızı doyurduktan, kurtlarımızı tam anlamı ile döktükten ve 1000 kelime sınırını aştıktan sonra artık daha enerjik hale gelmiş bulunmaktayız. Hatırlar mısınız bir zamanlar masum ama uğurlu bir hayvan bırakmıştık bir yerlerde. Evet tatlı mı tatlı, sevimli mi sevimli bir uğur böceği. Buyurun tekrar ona geri dönelim. Kendisi aşağıda su içiyor. Peki neden bu hayvan bu kadar uğurlu sayılmakta?

Bir rivayete göre zamanın birinde, oldukça verimli olan bahçeleri zararlı böcekler sarmış. İnsanlar bitkilere musallat olan bu böcekler karşısında ne yapacaklarını bilemezken, farklı bir böcek türü daha ortaya çıkmış. Bahçeleri saran bu zararlı böcekleri yiyerek yok etmişler. İnsanlar da bu durum karşısında, yeni ortaya çıkan bu böcek türüne uğur böceği adını vermişler. Ne kadar gerçek bilinmez ama bizim uğurumuz olduğu kesin.

Bir de dört yapraklı yonca var. Onunda şans ve uğur getirdiğine inanılır. Sanırım hepimiz küçükken bunun büyüsüne bir anlık da olsa kapılıp, yonca arayışında bulunmuştur. Dünyada yalnızca aranan ama asla bulunamayan bu dört yapraklı şans simgesini bilmem ama biz 2 kanatlı uğurlu hayvanımıza geri dönelim.

Hiç düşündünüz mü sizce amblemimiz neden uğur böceği? Hakikaten neden uğur böceği acaba diyenleri ve bana ne canım ne koyarlarsa koysunlar diyenleri de duyar gibiyiz. Merak edenler için biz açıklayalım. n11.com, Türkiye’de e–ticaret alanında faaliyet göstermeye başladığı ilk zamanda; yaptığı kampanyalar, oluşturduğu indirimler ve ortaya koyduğu hizmet ile alışverişin uğurlu adresi olmayı hedeflemiştir. Bu sebeple de ilk hali olan “numaraonbir.com” internet sitesi ismi değiştirilerek “n11.com” yapılmış, sahip olduğu misyonu ve vizyonu sebebi ile de uğur böceğine ambleminde yer vermiştir. Eğer dikkat ettiyseniz n11.com sitesi sizi, alışverişin uğurlu adresi adı ile karşılamaktadır.

“Sevgili muhabbeti beni açmadı”, “Uğur böcekleri çok da tın” diyenler için biz 21 Aralık’a geri dönelim.

21 Aralık tarihinde Ulu Ana Tanrıça, Gökyüzü Kraliçesi, Işığın Oğlu’nu dünyaya getirmiştir. Kış gündönümü Oğlak’tadır ve “tanrıların kapısı”dır. Güneş’in yükselişini ve büyüyen gücünü temsil etmektedir.

“Janua” Latincede kapı anlamına gelir ve kapıların bekçisi, zamanın yöneticisi Janus da adını ondan alır. Janus’un elinde iki anahtar olduğu rivayet edilir. Kuşkusuz bu anahtarlar, bizim evin anahtarlarına benzemez. Janus, bu anahtarla gündönümünün kapılarını açar. Kış Gündönümü’nü altın anahtar ile, Yaz Gündönümünü ise gümüş anahtar ile. “Yok daha neler…” dediğinizi duyar gibiyiz. Valla biz mitolojinin yalancısıyız.

Bunun yanı sıra, kertenkelenin kuyruğunu kopardığında tekrar uzadığını söyleyenler de var. “Abi, kertenkele kuyruğunu niye koparıyor ki?” diyenleri duyduk bile. Hemen geliyor. Kertenkele, tehlike anında kuyruğunu bırakarak düşmanlarının dikkatini dağıtırmış. Bak sen hele şu kertenkeleye. Bize en kurnaz hayvanın tilki olduğunu söylemişlerdi, valla kertenkele kurnazlıkta tilkiyle yarışıyormuş.

O değil de, n11.com demişken, Kasım ayında gerçekleştirilen ve Türkiye’nin en yüksek e–ticaret satış cirosunu yakalayan 11.11 kampanyamızdan haberiniz var mıydı? Yılın en uğurlu kampanyası adı altında gerçekleşen bu organizasyonda; ilk kez online otomobil satışı gerçekleşmiş ve toplamda 450 bin adet ürün satılarak 65 milyon TL ciro elde edilmiştir. Kısacası amblemimizde yer alan uğur böceği, bize bu sene oldukça uğurlu geldi.

Burada bitti mi diyorsunuz? Hayır bitmedi. 5 kavanoz balın yanında size bir de polen hediye gönderiyoruz. Bu reklamlar aklımıza geldikçe, aslında güldüğümüz ama Türkiye’nin bu konudaki en büyük eksiklerinden birini görüyoruz. Güvenilirlik… Maalesef e–ticaret çok basit olarak algılanmakta ve bu olaylara olağanlık yaratmaktadır. İşte biz sizi biraz da bu konuda güvenceye alıyoruz. Dilediğinizde mağazaya ulaşabileceğiniz, fikir alabileceğiniz, dahası online destek merkezimizden 7/24 destek alabileceğiniz bir platform sunuyoruz.

Bal demişken, balın faydalarını biliyor musunuz? Bazılarını az çok biliyordur ama yine de biraz bahsedelim: (Evet yine bilimum bilimsel bilgiler, faydalı içerikler yolda. Scroll tuşu?)

Geçmişte ve günümüzde ilaç olarak kullanıldığını biliyoruz. Bal; sizi zinde tutar, soğuk algınlığına, öksürüğe iyi gelir. Diğer şekerlerden çok daha sağlıklıdır. Dişleri ve diş etini korur, alerjik hastalık tedavilerinde kullanılır, yara giderir ve saymakla bitmeyecek daha birçok faydası vardır. Gelin, çiçekten sofraya kadar süreç nasıl ilerliyor bakalım: İşçi bal arıları açık alanlardaki çiçeklerin özlerini emerler. Bal özlerini kendi bal keselerinde depolarlar ve daha sonra bu özleri alıp arı kovanlarına dönerler. Bal özlerini önceden yaptıkları bal mumu peteklerde depolarlar. İlk başta daha sulu olan peteklerdeki bal özünün içeriğindeki suyun fazlasını ise buharlaşması için kanat çırparak havalandırırlar. Arda kalan yoğun sıvı ise baldır. Her bir kovanda dikey duran sıralı petekler bulunur. Kovanlar birer kraliçe arının yönetiminde binlerce işçi arıyı barındırır. Her bir bal arısı kolonisi bir kraliçe arı, birkaç yüz erkek arı ve 10.000 – 80.000 işçi arıdan oluşur. Kraliçe arı ve işçi arılar dişidir. Her arı birbirine benzese de, Kraliçe arının rengi daha kırmızı olduğu için fark edilebilir. Tek bir arı kovanı bir günde 3 kg üzerinde bal verebilir. Bu, arıların kendi ihtiyaçlarının çok üzerindedir.

Şu an tam olarak bu kedi gibisiniz değil mi? O zaman konumuza tekrar dönüş yapma zamanı.

foto-4

21 Aralık, 21 Aralık diyoruz. Bir plan, bir program içindeyiz. Şöyle yaparız, buraya gideriz, bunu izleriz falan diye. Fakat kimse farkında değil. Sizi acı bir gerçekle baş başa bırakıyorum. Bugün çarşamba. Yani hafta içi dostlarım. Bugün çalışanlar, okula gidenler, hayat mücadelesinin içinde çırpınıp duranlar var. Yani bizler. Evet bizler, şu anda sizler bu satırları okurken güney yarım kürede, sıcağın altında güneşlenerek sahilde keyif yapmıyoruz. Kuzey yarım küremizin soğuğunda, mahzun ve bir çare işimizde gücümüzdeyiz. Neden biz, neden? Bu bir ceza değil de nedir?

foto-8

Ceza demişken, Alcatraz cezaevini duyanlar vardır aranızda. Ek binalarla büyütülen ve federal bir hapishaneye dönüştürülen bu ada, tehlikeli hükümlülerin kapatıldığı bir cezaevine dönüştürülmüştür. Bakın bununla ilgili ünlü bir filmi de listenize eklemenizi tavsiye ederiz. “The Rock” yani Kaya filmi, Alcatraz cezaevini anlatan, aksiyonu bol, en iyi gerilim filmlerinden bir tanesidir. Filmin sonu da gayet başarılı ve anlamlı bir şekilde bitirilmiştir.

Bir de bu var değil mi filmlerde? Mutlu son ya da anlamlı son ile bitirme. Dramatik bir müzik, sahnede rol alan oyuncular ve o muhteşem sözler… En uzun içeriği yazıyoruz ya, biraz da sesli düşünelim, ne var.

Instagram demişken… Evet belki demedik ama şimdi demiş olduk o yüzden an itibariyle yırtıyoruz. Bu vesileyle Instagram’da takip edebileceğiniz en tatlı köpekleri de eklemeden geçmeyelim:

Boo: Instagram’ın en tatlı köpekleri arasında tabii ki Boo da yer alıyor. Boo, minik bir ayıcığa benzeyen saç kesimi ile dünya çapında birçok kişinin kalbini kazanmış. Hatta Boo adına pek çok farklı sosyal medya hesabı da açılmış. Kısacası o gerçek bir fenomen.

Lilothehusky: Lilothehusky, üç Husky ve bir kedinin hayat hikayesi :blush: Birbirinden güzel üç Husky, yavru bir kedi ile arkadaş oluyor ve bu dörtlünün macerası başlıyor. Arkadaş canlısı Sibirya Kurdu cinsi köpekler ve kendini belki de Sibirya Kurdu sanan bir kedinin hikayesi Lilothehusky adı ile Instagram’da. Siz de Lilo ve arkadaşlarının eğlenceli hayatını buradan takip edebilirsiniz.

Marutaro: Bir Japon köpek cinsi olan Shiba Inu tüylü, sevimli ve en önemlisi sadık ve arkadaş canlısı bir köpek türü. Marutaro da Shiba Inu cinsi köpeklerden birisi ve belki de onların en tatlısı. Oyuncaklarıyla birlikte uyuması, koyun arkadaşlarıyla yürüyüşe çıkması ve arkadaş canlısı tavırları ile Marutaro dünyanın en ünlü ve tatlı köpekleri arasında.

Maddie On Things: Maddie, gerçek bir dost. Sahipleri ile geziyor, dolaşıyor, maceralar yaşıyor. Sahibinin thiswildidea isimli hesabından Maddie’nin fotoğraflarını görebilir, maceralarını takip edebilirsiniz. Ayrıca sahibinin fotoğrafçılıkla uğraşması sayesinde Maddie’nin birbirinden güzel pozları bulunuyor.

Aspen: Aspenthemountainpup adı ile takip edebileceğiniz Aspen, sosyal medyanın en havalı köpeklerinden birisi. Aspen, Golden cinsinde bir köpek. Tüm Golden cinsi köpekler gibi o da arkadaş canlısı ve enerjik. Ama bir yandan da çok havalı olmayı başarıyor çünkü o bir dağ köpeği. Dağlarda dolaşıyor, bot ile gezintiye çıkıyor, balığa çıkıyor, sırt çantası ile maceralar yaşıyor. Siz de Aspen’in maceralarından ilham alabilirsiniz.

Meatball: Meatball, yani köfte Sosyal medyanın en tatlı köpekleri arasında yer alan Meatball’ı siz de herecomesmeatball adı ile bulup takip edebilirsiniz. Meatball dünyanın en tatlı hayvanlarından biri. Sahibi de onu çok seviyor. Aslında ayaklarında bir problem olan Meatball sahibinin ilgisi sayesinde artık koşabiliyor bile.

Harlowandsage: Harlow ve Sage, sosyal medyanın en ünlü köpeklerinden. Hikaye, Miniature Dachshund cinsindeki Sage ve Weimaraner cinsindeki Harlow’un birbirinden güzel fotoğraflarının paylaşılması ile başlıyor. Sage’nin 2013 yılında bu dünyadan gitmesi ile birlikte ise Harlow ve diğer arkadaşlarının fotoğrafları paylaşılıyor. Harlow, Indiana ve Reese’nin tatlı dünyasını keşfetmek ve biraz da gülümsemek istiyorsanız bu hesabı takip edebilirsiniz. Üstelik Harlow&Sage ve Harlow&Indiana isimli iki tane kitapları bile var!

Mensweardog: Sosyal medyanın en yakışıklı köpeği ile tanışmaya hazır mısınız? Yakışıklı, stil sahibi ve beyefendi! Mensweardog sizlere stil önerileri vermek için dijital dünyada. İster bir takım elbise, ister havalı bir deri ceket, isterseniz de günlük salaş kıyafetler. En trend giyim stillerini Mensweardog ile keşfedebilirsiniz.

Tuna: Tuna, Tunameltsmyheart hesabı ile sosyal medyada. Chiweenie köpek cinsinden olan Tuna’yı aslında birbirinden komik Caps’leri ile tanıdık. Tıpkı Marnie gibi Tuna da sahibi tarafından bulunmuş ve mutlu bir hayata adım atmış. Tuna o kadar popüler ki kendi Instagram hesabının yanı sıra seyahat fotoğraflarının paylaşıldığı bir hesabı daha var.

3bulldogges: Sevimli mi sevimli Bulldog cinsi köpekleri takip etmek istiyorsanız 3bulldogges tam size göre. Sumo, Ayumi, Tonka, & Mochi’nin maceraları ile eğlenebileceğiniz bu hesap sevgi ve gülümseme dolu. Aynı zamanda Bulldog cinsi köpeğiniz varsa onun için satın alabileceğiniz pijama tasarımlarını da burada bulabilirsiniz.

Marniethedog: Sosyal medyanın en popüler köpekleri denince Marnie’yi unutmak olmaz. Marnie, Shih Tzu köpek cinsinin bir üyesi. Bir Çin köpek cinsi olan Shih Tzu tatlı ve küçük bir köpek. Marnie’yi özel ve kendine has yapan şey ise neredeyse özgün duruşu ve bakışları. Neredeyse ölmek üzereyken bulunan Marnie, ona çok iyi bakan sahipleri sayesinde şimdi çok mutlu. Onu yürüyüş yaparken, koltukta uzanıp televizyon izlerken ya da şık giysileri ile bir düğüne katılmışken bulabilirsiniz.

O değil de, tam bir Türk insanı kafasıyla tilki ve kertenkeleyi kıyasladığımıza göre Türk insanına özgü diğer davranışlara da değinelim. Trafikte kornaya uzun uzun basmaktan büyük haz duyan Türk insanı için bu, aynı zamanda bir iletişim yöntemidir. Mesela uzun uzun kornaya basmak, yeşil ışığın sönmesine saniyeler kaldığında öndeki sürücünün geçmesini istemektir. Bunun başka manalara geldiği her ne kadar tarafımızdan bilinse de burada değinilmeyecektir.

Kornaya iki kez tık tık diye basmak yolda bir tanıdığımızı gördüğümüze ve ona selam vermek istediğimize işarettir. Yani, kornalar Türk insanının kimi zaman sesi, kimi zaman jest ve mimikleridir.

Arabadan söz açılmışken, hemen arabada kullanabileceğiniz aksesuarları da sizin için sıralayalım da gözümüz arkada kalmasın:

Direksiyon Kılıfı: Araba aksesuarları listemizdeki direksiyon kılıfı, direksiyonunuzu koruyacak veya eski direksiyonunuzu yenileyip daha sağlam bir duruma getirecek. Birbirinden farklı desen ve tasarımlarda bulabileceğiniz direksiyon kılıfları, arabanıza yeni bir soluk getirecek.

Telefon Tutucu: En kullanışlı araba aksesuarları arasına dahil olan diğer aksesuar da telefon tutuculardır. Telefonunuzu tutucuya sabitleyerek yolculuk yaptığınızda hem aramalarınızı dikkatiniz dağılmadan yapabilecek hem de telefonu bir navigasyon aleti gibi kullanmanız mümkün olabilecektir. Bu ürün, telefonunuzun kaymasını ve düşmesini de engeller.

Araç şarj cihazı: Günümüzde telefonlarımızla ilgili en büyük sıkıntımız şarjlarının kısa sürede bitmesidir. Aracımızla bir yerden bir yere giderken bu soruna çözüm bulmak için üretilmiş ve belki de araba aksesuarları çeşitleri arasında her tüketici grubu için en olmazsa olmaz ürün.

Güneşlik: Ön cam güneşlik çeşitleri daha çok tercih edilse de arka ve yan camlar için de güneşlikler vardır. Özellikle yaz aylarında aracınız kullanılmadığında hem içi çok ısınır hem de güneş ışınları koltuk kumaşlarınızın rengini soldurur. Pratik ve kullanışlıdır. Yan camlara takacağınız güneşlikler, güneş ışınlarını keserek konforlu bir sürüş sağlar.

Oto Paspas: Aracınızı temiz tutmaya çaba gösterenler için üretilmiş en gerekli araba aksesuarları arasında sayılabilir. Bu ürün, aracı çamur, toz ve sudan korur; onun devamlı temiz kalmasına yardımcı olur. Aracın taban döşemelerinin çürümesini de engeller.

Bluetooth Kulaklık: Araba kullanırken ahize ile telefon görüşmeleri yapmak dikkat dağınıklığına ve direksiyon hakimiyetinin kaybolmasına sebep olabilir. Bluetooth kulaklık tam da bu riskin önüne geçmek için üretilmiş araba aksesuarları arasında yer alıyor. Kablosuz olması en büyük avantajı.

Araç Askısı: İş gereği sürekli seyahat etmesi gerekenler için en gerekli araba aksesuarları arasında sayılabileceklerden biri de araç içi askılıktır. İş seyahatiniz esnasında ceketinizin kırışmaması için asabilirsiniz. Daha birçok amaç için tüm tüketicilere hitap edebilecek bir üründür.

Bardaklık: Arka koltukta yolculuk yaparken bir yandan bir şeyler atıştırmak mı istiyorsunuz? Öyleyse araba aksesuarları listesinde yer alan yemek ve bardaklık masası tam da size göre. Koltuğun arkasına pratik olarak takabilir, kullanmadığınız zaman kolaylıkla sökebilirsiniz.

Bisiklet Taşıyıcı: Şehir yaşamından çok sıkıldınız ve bir hafta sonu şehrin dışına çıkıp doğanın içinde bisiklet sürmek istiyorsunuz. Öyleyse bu araç aksesuarları tam da sizin için yapılmış. Bunlar, aracınızın arkasına kolaylıkla monte edilebilir. Böylece, bisikletlerinizi istediğiniz yere beraberinizde götürebilirsiniz.

Çoklayıcı: Tek çakmak çıkışı yetersiz kaldığında çakmak çıkış çoklayıcı gibi araba aksesuarları kullanarak çakmak çıkış sayısını çoğaltabilirsiniz. Böylelikle birden fazla MP3, tablet, telefon şarj edebilirsiniz. Elektronik cihazların hayatımızdaki yeri düşünüldüğünde kullanışlı bir üründür.

Oto Kokusu: Güzel koku sizin için bulunduğunuz her yerde önemliyse ve üstelik en çok zaman geçirdiğiniz yerden biri arabanızsa, araba kokuları sizin için vazgeçilmez araba aksesuarları arasında yer alacaktır. Birçok farklı çeşidi bulunan araç kokularından en çok hoşunuza gideni bulabilir, araçta geçirdiğiniz vakti daha keyifli hale getirebilirsiniz.Elbette belirtmekte fayda var: Arabanızda kullanacağınız araba aksesuarları asla dikkatinizi dağıtacak özelliklere sahip olmamalı, asla sürüş güvenliğinizi tehlikeye atmamalı. 

Scroll bitsin, esprili içerik is coming.

Bir de Trabzon’daki Uzungöl’ü ülkemizin en uzun gölü zanneden Türk insanı vardır. “Eee zaten öyle” dediniz, duyduk. Size bu hayal kırıklığını yaşatmak istemezdik ama Türkiyenin en uzun gölü Uzungöl değil, Van Gölü’dür. Uzungöl sandığınız kadar uzun değilmiş yani, üzgünüz…

Ta Trabzonlara kadar gitmişken Artvin’de yaşayan Mehmet Özyürek ağabeyimizden bahsetmezsek olmaz. Mehmet Özyürek, Guinness Rekorlar Kitabı’nda yer alan Türk rekorculardan sadece bir tanesi. Rekoru elde etmek içinse pek bir çaba sarfettiğini düşünmüyoruz. Çünkü Mehmet ağabeyimiz, en uzun burna sahip olmasıyla kitaba adını yazdırmış.

8.8 cm’lik burnuyla bizi Guinness’e temsil eden Mehmet Özyürek’e buradan sevgi ve selamlarımızı iletiyoruz… Ha Guinness demişken, naber tatlı kız? Ben dünyanın en uzun içeriği. Kıps.

mehmet-uzun-burun

Göl demişken en uzun nehrimiz Fırat Nehri, en uzun dağımız da Ağrı Dağı’dır. Ağrı Dağı’nın eteğinde uçan güvercin olmak o kadar da kolay değil yani.

Dünyanın en uzun kız tribine de şüphesiz ki Türk erkekleri maruz kalıyor. Bilimin gücü bu süreyi hesaplamaya henüz yetmese de biz bu tespiti gönül rahatlığıyla yapabiliriz.

trip-atan-kiz

Özellikle pazarlarda görmeye alıştığımız komik esnaf – müşteri diyalogları da, kuşkusuz, Türklerden başka bir millete ait olamazdı. İşte o diyaloglardan biri de hemen aşağıda yer alıyor.

Bir kadın müşteri 12 TL’lik bir şey alır. Komşusunun da 2 TL’lik siparişini aldıktan sonra sıra para ödeme kısmına gelir. Kadın müşteri 15 TL ve komşusunun verdiği 2 TL’yi ayrı ayrı esnafa verir.

Esnaf: 2 TL’yi vermenize gerek yok. Hepsini 15 TL içinden alalım.

Müşteri: Hayır, olmaz. 2 TL komşumun parası.

Esnaf: İyi, peki. Ver bakalım. (parayı alıp tekrar kadına vererek 1 TL almak için kasaya yönelir. Ancak bayan itiraz eder.)

Müşteri: Olmaz. O parayı ben verdim.

Esnaf: Hanımefendi, deli mi edeceksin sen beni? Bana verdin o parayı. O para artık benim.

Müşteri: Olur mu ya? Benim verdiğim parayla para üstü ödüyorsun?

Esnaf: Hey Allah’ım ya. Bunlar hep beni mi bulur!

Müşteri: Kaba şey seni…

Alışveriş yaparken dünyanın en uzun diyaloğuna maruz kalmak ve bu tür şeyler yaşamak istemiyorsanız, alışverişlerinizi n11.com’dan kolayca yapabilirsiniz. Hatta n11.com’dan alışveriş yapmak için gerekli olan tek şey internet bağlantısı. İnternete bağlanabildiğiniz tüm aygıtlarla n11.com’dan alışveriş yapabilirsiniz. Bunun için siteye giriş yapıp, ihtiyacınız olan ürünü seçip alışverişi onaylamanız yeterli olacak.

He tabi n11.com’dan alışveriş yapmanın belli başlı zorlukları da yok değil. Mesela binlerce ürün arasından ürün seçmek, o ürünü alırken başka bir ürüne takılmak gibi…

Eğer alışveriş yaparken ya da alışveriş yaptıktan sonra aklınıza herhangi bir şey takılırsa da mağazayla direkt olarak iletişime geçebiliyorsunuz. Ürünün sağ köşesinde yer alan, size göre sağ bana göre sol kime göre sağ kime göre sol oralara girmiyoruz. İşte ürün sayfasının bir yerlerinde “Mağazaya soru sor” seçeneğini görüp, buraya tıklayarak mağazayla iletişime geçebilir ve aklınızdaki soru işaretlerini tek tek giderebilirsiniz.

Böylece alışverişlerinizi en kolay şekilde gerçekleştirmiş ve senin paran, benim param, komşumun parası, “yok, benim paramın üstünde 5 TL yazıyordu”, gibi diyaloglara girmemiş olursunuz. Üstelik yalnızca dakikalar içinde alışverişi tamamlarsınız. He dakikalar dediğimize de bakmayın. Daha önce hiçbir alışverişimde dakika tutmadım. Ama hadi gelin sizler için dakika tutarak alışveriş yapayım.

Şaka şaka. Onun yerine n11.com üzerinden nasıl alışveriş yapıldığı ile ilgili değerli bir YouTube kanalının hazırlamış olduğu videoyu paylaşalım sizinle.

Şu an birçoğunuz bu yazdıklarımızı okurken, muhtemelen çarpık bir kentin çarpık mahallesinin çarpık evindedir. Canım gecekondulara bir bir veda ederken sağımız solumuz koca koca, yüksek binalar ve plazalarla donatıldı. Siz, evinizin arka sokağındaki binanın yüksekliğine hayret edin durun, biz size dünyanın en yüksek binasının Dubai’de olduğunu söyleyelim. Tam tamına 828 metre olan bu binada 160 kat bulunuyor. Üstelik son 10 kat çelik olarak yapılmış. Tabi bu bina sizin arka sokaktaki bina gibi düz olarak da tasarlanmamış. Bina cephesinin maruz kaldığı rüzgar yükünü en aza indirmek için binanın hiçbir cephesi düz olarak tasarlanmamış. Aşrı aşrı memlekete kız verdiler mi bilmeyiz ama, yüksek yüksek tepelere yüksek yüksek evleri kurmuşlar bile, bizden söylemesi…

Biliyoruz Bağcılar deyince çoğunuzun aklına fosfor renkli spor ayakkabılar, gençlerin isyankar oturuş pozisyonları ve Kartal model bir arabada yüksek baslı müzik sesleri geliyor. 

bagcilar-oturusu

Ama bundan sonra Bağcılar deyince aklınıza, 45.024 (yazıyla kırk beş bin yirmi dört, sözle kırk beş bin yirmi dört) Swaroski taşla dikilen gelinlik gelecek. Neden mi? Çünkü Bağcılarlı bir esnaf abimiz, yememiş içmemiş hatta yedirmemiş içirmemiş de olacak ki bir gelinliği tam tamına 45024 Swaroski taştan imal etmiş. Üstelik, dünyada bunu başaran ilk insan olması sebebiyle de Guinness Rekorlar Kitabı’na adını yazdırmış. Hem de Swaroski taşlarla yazdırmış. Her okuduğunuza da inanmayın canım.

Bunun dışında yeme içmeyle ilgili olan bütün rekorlar da bize ait evelallah. Dünyanın en uzun pişmaniyesi, dünyanın en uzun sucuğu, dünyanın en fazla kahvaltı çeşidi, dünyanın en uzun şiş kebabı tabi ki Türkler tarafından yapıldı.

Yeme içme demişken, siz “ben daha dün ne yediğimi hatırlamıyorum” cümlesinin neden dilimize bir kalıp gibi yerleştirdiğini düşünedurun biz de tekrar bir yemek yiyip gelelim.

Evet. Nerede kalmıştık? Gerçi nerede kaldıysak kalmıştık. Kaldığımız yerden devam edeceğiz diye bir kural yok ya… Şimdi size biraz da Türk televizyon tarihinin en uzun süren dizisi Bizimkiler’den bahsedelim. İlk kez 1989 yılında izleyiciyle buluşan dizi 2002 yılında final bölümünü yayınlayarak, tam 13 yıl yayın hayatını sürdürmeyi başarmıştır. Çoğumuzun gençlik dizisi olan Bizimkiler’e, birçoğumuz yetişemedik belki de… Bu en uzun gecede biraz eğlenmek biraz da nostalji yaşamak istiyorsanız, patlatın mısırınızı, açın Bizimkiler’i deriz.

bizimkiler

Şimdiler de Arka Sokaklar ve Kurtlar Vadisi dizileri her ne kadar Bizimkiler’in süre rekorunu kıracak gibi gözükse de Bizimkiler’in yeri bizimkilerde hep başka kalacak.

-Sevim koş! Dünyanın en uzun bloğu devam ediyor.

Hayatında hiç aşkı yaşamamış olan 120 yaşındaki Hindistanlı Swammi Sivananda dedemiz, uzun yıllar yaşayabilmesinin nedenini de buna bağlamış. İnsan düşünmeden edemiyor. Yahu, hiç mi kimseden elektrik almamış bu adam, hiç mi canlı odada çay içmeye gitmemiş bir hanımla? Demek ki, kimileri için karşı taraftan elektrik almak gerçekten zormuş. En güçlü elektrik voltajı bile kar etmiyor bazen… Bazen de bir Facebook dürtmesi, bir instagram laykı yetiyor aşık olmaya…

Hadi şimdi de sizi, n11.com’la ilgili yanlış bildiğiniz bir konuda aydınlatalım. Kusursuz kahve İngilizcesiyle kahveciden en havalı kahveyi sipariş eden Pelinsu ablamız da, evde evlilik programları izleyen annemiz de, kahve de okey atan dedemiz de “n11” derken birer İngiliz Kraliyet Ailesi üyesi oluyorlar ve ismimizi “en on bir” diye telaffuz ediyorlar. Tamam en 11’iz, en iyiyiz biliyoruz ama, “en on bir” değil be annecim, “en on bir” değil be Pelinsucuğum…

Bildiğin “ne on bir” işte. Ne mi 11? “Ne 11, ne 11″…

-Sevim koş! 4735 kelime oldu.

Aranızda ihtiyaç molasına gereksinim duyanınız varsa hemen bir koşu işinizi görüp gelmenizi öneririz. Çünkü biz hala devam ediyoruz. Bu arada uzmanlar, çiş tutma davranışının; ileride mesane sağlığı ve buna bağlı olarak böbrek sağlığını tehdit ettiğini söylüyorlar. Bu çiş tutma konusuna da birazdan tekrar değineceğiz, kurtulduk sanmayın.

Bu arada, en az biz de sizin kadar bu ‘uzmanlar’ın kim olduğunu merak ediyoruz. He bir de İsviçreli Bilim Adamları var. Uzmanlarla tanıştıktan sonra ilk işimiz İsviçreli Bilim Adamları olacak. Bazen geceleri uykum bölünüyor. “Abi kim bu İsviçreli Bilim Adamları?” diyorum. Çünkü benim için en az uzaylılar kadar gizemliler, siz ne dersiniz?

“Ben daha dün ne yediğimi hatırlamıyorum” cümlesinin neden dilimize bir kalıp gibi yerleştirdiğini düşünedurun demiştik size. Aranızda düşünen olduysa lütfen bize 0768 872 76 7628 numaradan yazsın ve bizi bu konuda aydınlatsın. Çünkü biz de bilmiyoruz.

Buradan nikah masasındaki sevgilisine şarkı yapan Ümit Besen’e sevgilerimizi gönderip, en şık ve en kaliteli masa modellerini n11’den bulabileceğinizi hemen hatırlatalım. Masayı ister mutfağınızda, ister salonunuzda kullanın. İsterseniz nikah masası yapın. O çok önemli değil, ama nikahınızda eski sevgilinizi şahit yapmayın siz yine de. O biraz önemli bir konu.

Eee madem dünyanın en uzun bloğunu yazıyoruz, buradan kızlara seslenmeyi de ihmal etmeyelim. Kızlar, kızlarımız… Neden nikahtan sonra erkek arkadaşlarınız birden bire kocişe, siz de kırk yıllık sunum perisine dönüşüyorsunuz?

Çiş tutmak demiştik, geri döneceğiz demiştik, hatırladınız mı? Pekiyi sevgili anne-babalar, bebeklere tuvalet eğitimi nasıl verilir biliyor musunuz? Hemen ondan da bahsedelim:

İşaretleri İzleyin: Bebeğinizin tuvalet eğitimi için öncelikle yapmanız gereken şey onun hazır olup olmadığından emin olmaya çalışmanızdır. Tuvalet eğitimi, bebeğinizin hem fiziksel hem de duygusal olarak hazır olmasına bağlı olarak başarılı olacaktır. Dolayısıyla bebeğinizin size gönderdiği “ben hazırım” sinyallerine açık olmalı ve onu gözlemelisiniz. Örneğin, eğer lazımlığının başında dikiliyor ya da ona ilgi göstermeye, lazımlığın ne olduğunu ve ne işe yaradığını merak etmeye başlıyorsa, tuvalet eğitimi biraz daha sabırla başarıya ulaşabilir. Kuru ya da yaş olması önemli değil, eğer bebeğiniz bezinden rahatsız olmaya başlamışsa ve sürekli çıkarmak istiyorsa, tuvalet eğitimine başlayabilirsiniz demektir. Unutmayın, çocuğunuzda bu türden hevesli işaretler görmeden onu asla tuvalet eğitimi için zorlamamalısınız. Bu onun ruhunda büyük yaralar açabilir ve çocukluk travmalarına neden olabilir.

Pozitif Bir Yaklaşım Benimseyin: Eğer bütün işaretleri takip edip artık bebeğinizin hazır olduğuna kanaat getirdiyseniz, sıra sizin de çaba ve sabır göstermenizde. Unutmayın bu bebeğinizin ilk başarılarından biri olacak ve sizin pozitif ve destekleyici tavrınız çok önemli. Yalnızca kendinizi değil, bebeğinizin çevresindeki herkesi de olumlu yaklaşım sergilemeleri konusunda uyarın. İletişiminizi yakın ve samimi bir seviyede tutun.

Lazımlığı Görünür Yerlere Koyun: Lazımlığı çocuğunuz evde en çok nerede vakit geçiriyorsa oraya koyun. Bu durum bebek tuvalet eğitiminde en büyük yardımcılarınızdan olacaktır. Bebeğinizin lazımlığın yanına yaklaşmasını, ona dokunmasını teşvik edin. Hatta ister beziyle ya da bezsiz lazımlığa oturmasına izin verin. Mümkün olduğu kadar lazımlığın çevresinde zaman geçirmesine olanak tanıyın.

Kamu spotumuzu da bilinçli birer birey olarak seyircimize ilettikten sonra konumuza geri dönelim.

Konu neydi ya?

İçinizden birçoğu bu yazıyı sabah işe giderken ya da akşam işten dönerken, bir savaşçı azmi ve hırsıyla kaptığı metrobüs koltuğunda okuyor. Ayakta okuyanınız varsa, biraz daha çabalayıp oturmanızı öneririz. Çünkü bu dünyanın en uzun bloğu, ayakta okumak biraz zor olabilir. He eğer yazımızı başından sonuna kadar metrobüste ayakta dikilerek okuyabilirseniz, yazının sonunda etrafınızdaki kişiler sizi alkışlayarak plaket ve ödül takdimi yapacaklar. Çünkü onlar bizim ekibimizden… Şaka abim şaka. Ama sen yine de okumaya devam et.

Dolmuş şoförüne “kaptan” diyen ilk Türk kimdi bilmiyoruz ama, “Hancı bana şarap, kurda da et getir.” diyen bizim Tarkan’dan (Kartal Tibet) başkası değildi. He bir de Tarkan deyince aklınıza gelen o korkunç şeyin ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Güzel olduğu kadar küstah da olan Türk kızı, delikanlılığından hiçbir zaman ödün vermeyen Türk erkeği muhtemelen korku filmlerinden hiç korkmadıklarını söyler. Ama biz ifşa edelim. İlk kez seyrettiğinde; bir Tarkan’daki ahtapottan, bir de Süt Kardeşler filmindeki Gulyabani’den korkmadığını söyleyen varsa, %99.9999999999999999999999999999999999999……………………………………………………………………………………………….99………………………9999 yalan söylüyordur.

– Remaaazan… Değil mi ama?

İsviçreli Bilim Adamları henüz ispatlamadı ama bize göre en uzun telefon görüşmesini yapan insanlar kesin Türk’lerdir. Çünkü, Türkler, “telefon kapatamama” hastalığı taşırlar.

Tespitlerimize göre bu hastalık 16-17 yaş aralığında başlayarak, kişinin yaşamı sona erene kadar devam eder. Önceleri, ” yaaa aşkım sen kapat” şeklinde başlayan bu hastalık, zamanla şekil ve boyut değiştirerek sürmeye devam eder.

askim-sen-kapat

Önceleri ilkokul arkadaşımızı bulmaya yarayan Facebook, şimdilerde dayımızın kızının eltisinin kayınbiraderinin torunuyla arkadaş olmamıza neden oluyor. Sonra da bu eltiler, halalar, dayılar fotoğraflarımıza olur olmaz yorumlar bırakarak sosyal medya keyfimizin ortasına kuş konduruyorlar.

Hepimizin mezuniyet fotoğrafının altında en az bir tane annemize selam gönderen yenge, yazdığını sadece sizin gördüğünüzü düşünüp; numarasını yoruma yazıp, “hiç aramıyosun yiğenim” yazan dayı ve amca bulunmaktadır.

Tüm elti, yenge, anne, baba, dayı, amca ve diğer büyüklerimizin ellerinden öpüyor ve yazmaya devam ediyoruz.

Almanya’daki halagilleri de unutmayalım aman ha…

Yağmuru ve kapalı havayı seven, kahvesini eline alıp dünyanın en uzun gecesinde, dünyanın en uzun film tanıtımını izlemek gibi bir çılgınlık yapmak isteyenler… Açın bakalım 7 saat 20 dakikalık, Ambiance’nin fragmanını. Yanlış yazmadık, sakin olun. Fragmanı diyoruz, çünkü dünyanın en uzun filmi henüz yayına girmedi. 2020 yılının son gününde yayına girecek olan İsveçli Anders Weberg’in yönetmenliğindeki filmin toplam süresi tam tamına 720 saat olacak. Yayınlanan kısa fragmanın bile neredeyse standart bir film süresinin 3 katı olduğu göz önünde bulundurulursa şimdilik size bir gecede izleyebileceğiniz en uzun film önerimiz Ambiance’nin fragmanı olacak. Artık filmin tamamına 2020 yılının son gününde başlayıp, bir ay sonunda bitirirsiniz. Filmi izlemek isteyenler şimdiden 2020 yılının planını ona göre yapsın, bizden söylemesi…

Özellikle büyük kentlerde yaşayan insanlar yeşile, doğaya, ağaca hasret kalıyorlar. Buradan Nick amcamızla birlikte tüm ağaç kesici amcalara seslenip, ağaçlarımızı kesmemeleri mesajı verelim. Nick dediğimiz amca, tabi ki Barış Manço’nun şarkısındaki “Nick the Chopper”dan başkası değil. Bilmeyenlere bu amcamızı biraz anlatalım. Ormanın aşağısında bir evde yaşayan Nick amca, ağaçları kesmekten ve bundan para kazanmaktan büyük zevk duyarmış. Hiçbir ağacı umursamadan körü körüne baltayı savuran Nick amca, aynı zamanda asla yıkanmıyormuş. Bak bu özelliğiyle de Guinness’e girebilirmiş he…

Tabi oduncu bu amcanın isminin neden Hasan, Hüsamettin ya da Rıza değil de Nick olduğu bizim de kafamızı kurcalamıyor değil. Ama Barış Manço yazdıysa vardır bir bildiği diyor ve geçiyoruz…

Türkiye’de kirli arabaların arkasına yazılan “Beni Yıka” yazısından birçoğumuza gına gelmiştir eminiz ki…

beni-yika

Scott Wade abimizde bizden olacak ki olayı “Beni Yıka”dan almış sanata götürmüş. Demek ellerin memleketlerinde de kirli arabayla uğraşmak en az bizdeki kadar yaygınmış…

Neyse ne diyorduk…

Bir de yılbaşı var işte. Süslenen çam ağaçları, hediyeler, Noel baba ve yılbaşı kurabiyeleri… Yılbaşı demişken, yılbaşı hediyeleri aldınız mı sevdiklerinize? Aaa, koskoca bir yıl geride kaldı, yepyeni bir yıla hediyesiz girmek olmaz. Siz de sevdiklerinize hemen yeni yıl hediyeleri alarak onlara küçük sürprizler yapabilirsiniz. Gelin şu hediye alma işine biraz daha yakından bakalım.

Yılın bu sihirli döneminde kendimizi, bir yandan sevdiklerimizin bize nasıl bir armağan alacağını düşünürken, bir yandan da aile ve arkadaşlarımızın her birini ayrı ayrı mutlu edecek olan yılbaşı hediyeleri seçimi yapmaya çalışırken buluyoruz. Kişiye özel hediye seçerken hem hediye aldığımız kişinin ilgi alanını göz önünde bulunduruyor, hem de hediyenin kullanışlı ve verimli olmasına dikkat ediyoruz. Tabii ki yılbaşı hediyeleri seçimi yapmak, sanıldığı kadar kolay ve zahmetsiz olmuyor. Yılbaşı hediyesi fikirleri üzerinde düşünürken hediyeyi aldığımız kişi ile olan yakınlığımızın da en az diğerleri kadar önemi var. Özellikle yılbaşında sevgiliye hediye almak, oldukça güçlü bir duygusal anlam taşır ve birlikte olduğumuz kişinin bizim için bir sevgiliden fazlasını ifade ettiği anlamına gelir. Eğer sevgilinize ilk defa yılbaşı hediyesi almak üzereyseniz, yılbaşı özel hediye seçiminize iki kat özen göstermenizde fayda var, zira kendisi bu hediyenizi ömrü boyu hatırlayacak ve ona almış olduğunuz ilk yılbaşı hediyesinin anısını saklayacaktır. Sevgilinize yılbaşı hediyesi almayı planlıyorsanız, hediyenizin hem romantik, hem de kullanışlı olması da oldukça mühimdir. Erkek arkadaşınıza şık ve kaliteli bir kol saati, kız arkadaşınıza ise hoş kokulu bir parfüm, ideal birer armağan olacaktır. Yeni yıl heyecanı, sevdiklerinize hediye seçmek ve satın almakla da sınırlı kalmıyor. Kendinizi de ödüllendirebileceğiniz bu dönemde en güzel yılbaşı süsleri ile evinizi süsleyerek yepyeni bir ambians ve sıcak bir ortam yaratabilirsiniz. Bütçenize ve evinizin ebatlarına uygun büyüklükte seçeceğiniz yılbaşı ağacı ile eviniz anında yeni yıl havasına sokup ağacın altına yılbaşı hediyeleri yerleştirebilirsiniz. Renk renk, çeşit çeşit, boy boy yılbaşı ağacı süsleri ile dilediğiniz temada süslemeler kullanabilir, mum, ışık ve dekoratif figürler gibi diğer yılbaşı süsleri ile evinizde adeta festival havası estirebilirsiniz. Huzur ve sıcaklık dolu evinizde yılbaşını kutlamak, yılbaşı hediyeleri alış verişi yapmak ve sevdikleriniz ile birlikte taptaze umutlar eşliğinde yeni bir yılı karşılamak, belki de 2016 yılı boyunca yapmış olduğunuz en keyifli aktivite olarak aklınızda ve kalbinizde yer edinecek.

ren-geyigi

Bak az kalsın unutuyorduk. Ren geyikleri var bir de. Onlar da yılbaşının en önemli simgeleri aslında. Buraya bir ren geyiği de ekleyelim. Soğuğa en dayanıklı hayvanlardan biri olan bu ren geyikleri ile ilgili hatırlanan en popüler olgu, özellikle çocukların en sevdiği animasyonlardan biri olan “Frozen” filmidir sanırım. İzlediyseniz oradaki sevimli geyik Sven’i siz de hatırlarsınız mutlaka.

Geyik Sven devamlı şirin kardan adam Olaf’ın burnunda bulunan havucu yemeye çalışıyordu. Olaf, garibim olayın farkında bile değil. “Bir dakika Sven, bir dakika Sven” deyip duruyor. Filmin maskotu olmuş bu iki karakter adeta. “Frozen” filmi de tıpkı bu gün gibi soğuk kış günlerini anlatıyor zaten.

Frozen dediysek, IMDB’den seçtiğimiz en iyi animasyon filmlerini sizinle paylaşmadan geçmeyelim… Belki 21 Aralık en uzun gecede kendinizi şımartmak için animasyon film izlemek isteyebilirsiniz:

Çılgın Hırsız – 2010: Orijinal adı Despicable Me olan Çılgın Hırsız o kadar beğeni topladı ki serinin devam filminin yanı sıra yalnızca minyonlara ait bir film serisi bile çekildi. Gru, Edith, Margo, Agnes ve minyonların macera dolu dünyasını siz de keşfedin.

Brave – 2012: Türkçe’ye Cesur olarak çevrilen Brave, kızıl saçlı Prenses Merida’nın İskoçya’daki maceralarını anlatıyor. Krallığını kaosa sürükleyen Merida, ardından cesareti ve doğruluğu ile kurtarıcı oluyor.

Inside Out – 2015: 88. Oscar’ın en iyi animasyon filmi Inside Out, Türkçe’ye Ters Yüz olarak çevrildi. Neşe, Üzüntü, Tiksinti, Korku ve Öfke hislerinin baş rolde olduğu Inside Out duygularımıza bambaşka bir bakış açısı getiriyor.

Ratatouille – 2007: Pixar senaristlerinin hayal gücü bu sefer bir fareyi anlatıyor. Çok iyi bir şef olmak için doğmuş olan bir farenin “ratatuy” isimli yemeği pişirmesi filme adını veriyor. Film Brad Bird ve Jan Pinkava imzası taşıyor.

noel-gecesi-kabusu

Noel Gecesi Kabusu – 1993: Gotik tarzı her sahnesinde hissedeceğiniz bir Tim Burton filmi olan Noel Gecesi Kabusu da IMDb kullanıcılarının en sevdiği animasyon filmleri arasında. Tim Burton stilini en iyi şekilde hissedeceğiniz bu film aynı zamanda stop motion özelliğine sahip.

Prenses Mononoke – 1997: Miyazaki’nin en iyi animasyon filmlerinden bir diğeri de Mononoke Hime, yani Prenses Mononoke. Film insan ve doğa arasındaki savaşı anlatıyor. Aşitaka isimli karakterin barış için savaşacağı bir yolculuğa çıkması fimin konusunu oluşturuyor.

Komşum Totoro – 1988: En güzel animasyon filmleri denince akla ilk gelenlerden biri de Japon yönetmen Hayao Miyazaki. Miyazaki’nin en tanınmış filmi olan Komşum Totoro, anneleri hasta olan iki kız kardeşin ormanın ruhlarıyla olan macerasını anlatıyor.

Aslan Kral – 1994: Efsane bir animasyon çizgi film arıyorsanız doğru yerdesiniz. Aslan Kral 194 yılında Oscar ödülü kazandı. Disney’in en iyilerinden olan Aslan Kral hem karakterleri hem müzikleriyle yıllarca konuşuldu.

Uzun olmasına uzun da, nedir bu 21 Aralık? Çağ açıp, çağ kapatan niteliklerde olmasa da, her sene kendini tekrar etse de, kuzey yarım küre için küçük ama Oğlak Dönencesi için büyük bir gün. Kolay değil, nice günler üzerine değişik açılarla vuran güneş ışınları 21 Aralık günü dimdik, üzerine üzerine geldiğinden ne yapacağını bilemeyen Oğlak Dönencesi bütün gece oturup düşünür ve gündönümünü unutur. “Yapma Oğlak, etme Oğlak” derken geçen ekstra zaman, bu tarihteki gecenin, normal gecelerden uzun olan kısmına tekabül etmektedir. Böylece her 21 Aralık’ta yaşanan bu olaya biz Türkler “Kış Gündönümü” derken, Latinler “Janua Coeli”, İngilizler “winter solstice”, Fransızlar “solstice d’hiver”, Almanlar “Wintersonnenwende” , İspanyollar “solsticio de invierno ” diyorlar.

Rica ederiz.

Adına ne derseniz deyin, her güzel şey gibi bunun da nihayete erme gibi kötü bir huyu var. 21 Aralık gecesini, telefonunuzun ya da laptopunuzun batarya ömrü gibi düşünün. Hiç bitmeyecekmiş gibi gelir ama Mac de olsa, Lenovo da olsa, iPhone da olsa, elbet an gelir ve biter. Reklamlarını duyduğunuzda sizde oluşan hiç bitmeyecekmiş hissinin, bataryanız ilk bittiğinde nasıl sönümlendiği, hevesinizin kursağınızda nasıl kaldığını düşünün. Sizi, üretici firmaya dava açmamanız için engelleyen bilge atalarımız, “her gecenin bir sabahı vardır” kelamını eder iken, senesini bilemeyiz ama tarihin 21 Aralık’ı gösterdiğini düşünmek için elimizde yeterince çıkarım gücü mevcut. “Bravo ekip, harikasınız! Yunuscan uyuma evladım, daha yazı yetiştireceğiz!” Çünkü 21 Aralık gecesinin “en uzun gece” olma özelliği de an gelir ve biter. Bu an güneşin ufuktan bize göz kırparak arşa yükseldiği ve “ Sorun yok arkadaşlar, ben biraz dik dik ışın gönderince yanlış anlamış bizim Oğlak, oturup konuştuk tatlıya bağladık, yani asayiş berkemal, hadi herkes işinin başına” dediği andır.

Gün ağarınca, kuş cıvıltıları eşliğinde başlayan 22 Aralık… Pardon, biz yine Binbir Gece Masalları’na bağladık. Uykusuzluk işte, rica ediciiim mazur görün sayın okuyucular. Ola ki biz bu uzun yazı akışı içinde sağa sola savrulursak, yüzümüze vuracağınız tek bir şaplak kendimize gelmemiz için kâfi gelecektir.

Neyse ne diyorduk, Binbir Gece Masalları… Konumuz hani en uzun gece ya, burada bir şeyi açıklığa kavuşturmamız lazım ki kendi postumuzda kendimizi yalanlıyor konumuna düşüp, postu deldirmeyelim. Delinecek post, koyun postu değil bizimkisi olunca kıymete biniyor haliyle. Burada Binbir Gece Masalları derken kastedilen, bin bir gece uzunluğuna denk bir gecede anlatılan bir masaldan değil, her gece anlatılarak bin bir gecede biten bir masal topluluğudur. Yani hala sahip olduğumuz en uzun gece 21 Aralık. Aranızda hala “Ya bırak bana masal anlatma” diyen varsa, bu anonim masalı hala okumamış demektir. Bu oldukça uzun sürecek olan aktiviteye başlamak için en uygun zaman 21 Aralık gecesi olsa gerek. Hadi yine iyisiniz, 21 Aralık’ta yapacak tonla iş çıkarttık size, sırf sıkılmayın diye… Bunlar hep yapabilecek olduğunuz aktiviteler iken isterseniz, gelin bir de 21 Aralıkta vuku bulan, önemli sayılabilecek olaylara bir bakalım:

Scroll tuşu, hazır mısın?

  • 1603 – Osmanlı padişahı III. Mehmet öldü, yerine oğlu I. Ahmet tahta çıktı. Padişahım çok yaşaa!
  • 1898 – Pierre Curie ve Marie Curie radyoaktif radyum elementini keşfettiler. Allah ikisinden de gani gani razı olsun.
  • 1918 – Osmanlı padişahı Vahdettin, Meclis-i Mebusan’ı feshetti. “Cumhuriyet is coming!”
  • 1937 – İlk uzun, sesli ve renkli çizgi film olan ve Walt Disney’in yapımcılığındaki Pamuk Prenses ve Yedi Cücelerin galası yapıldı. Bir Pokemon’a bakın bir de buna, bakalım aradaki 13792167169237 farkı bulabilecek misiniz?
  • 1953 – Türk-Fransız Ticaret Antlaşması imzalandı; anlaşma hükümlerine göre Fransa, Türkiye’ye 100 milyon lira tutarında kredi açacak. Kalkınsak da mı borçlansak, yoksa borçlanmadan mı kalkınsak?
  • 1958 – De Gaulle, Fransa’da 5. Cumhuriyetin başkanı seçildi. İşte bunlar hep jakoben zihniyeti…
  • 1964 – İngiliz parlamentosu cinayet suçu için verilen ölüm cezasını kaldırdı.
  • 1968 – Apollo 8 ay yörüngesindeki görevleri için fırlatıldı.
  • 1971 – TL’nin değeri yeniden belirlendi: 1 dolar = 14 lira.
  • 1972 – Doğu Berlin’de iki Almanya arasında Temel Anlaşma imzalandı.
  • 1979 – Sovyetler Birliği, Afganistan’ı işgal etti. Ya bir durun durduğunuz yerde arkadaş!
  • 1987 – İkinci Turgut Özal hükümeti kuruldu. Özal hükümeti Cumhuriyet döneminin 46. hükümeti.
  • 1989 – Amerika Birleşik Devletleri, Panama’yı işgal etti. İtinayla demokrasi ihraç edilir…
  • 1991 – Rusya, Beyaz Rusya, Ukrayna, Kazakistan, Moldova, Azerbaycan, Ermenistan, Özbekistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Kırgızistan liderleri, bir araya gelerek Sovyetler Birliği’ne son verdiler ve Bağımsız Devletler Topluluğu’nu (BDT) (Commonwealth of Independent States) kurduklarını açıkladılar. Onlar için oldukça uzun ve çetrefilli bir gece olmuş olsa gerek…
  • 1995 – Beytüllahim şehrinin kontrolü İsrail’den Filistin’e geçti.
  • 2005 – Birleşik Krallık’ta hemcinsler arasında medeni birliktelik yasallaştı. Elton John ve hayat arkadaşı David Furnish bu yasadan ilk yararlanan çift oldu. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.
  • 2012 – Maya takviminde 13. baktunun başlangıcı.(5200 yıl) Maya inancına göre dünyanın sonunun geleceği gün olan 21 Aralık’la ilgili yapılan sinema filmlerinde, dünyadan kaçmak için yapılan bilmem kaç tonluk uzay gemileri, vs… ye karşılık, yaşanacağı öngörülen bu mahşer gününe Türk vatandaşlarının aldığı önlemin İzmir’e, Şirince’ye gitmek olduğunu iftiharla belirtmek isteriz. Biz gaz kaçağını, tüpün üzerine çakmak tutarak kontrol eden bir neslin çocuklarıyız, dünyanın sonu bize koymaz!

21 Aralık günü, tarihsel olarak böylesine önemli olaylara şahitlik etmişken, isterseniz bir de saat başı 15 bin kişinin doğduğu, 6 bin kişinin de öldüğü dünyamızda, bu şahsına münhasır günde bakalım hangi önemli şahsiyetler hayata gözünü açmış, hangileriyse kapatmış:

Doğumlar

  • 1401 – Masaccio, İtalyan ressam (ö. 1428)
  • 1773 – Robert Brown, İskoç botanikçi (ö. 1858)
  • 1795 – Leopold von Ranke, Alman tarihçi (ö. 1886)
  • 1840 – Namık Kemal, Türk şair (ö. 1888)
  • 1874 – Juan Bautista Sacasa, Nikaragualı tıp doktoru ve siyasetçi (1932-36 arasında Nikaragua Başkanı) (ö. 1946)
  • 1896 – Konstantin Rokosovski, Sovyet asker ve devlet adamı (ö. 1968)
  • 1917 – Heinrich Böll, Alman yazar (ö. 1985)
  • 1918 – Kurt Waldheim, Avusturyalı politikacı ve devlet adamı (ö. 2007)
  • 1928 – Ed Nelson, ABD’li oyuncu (ö. 2014)
  • 1937 – Jane Fonda, ABD’li oyuncu
  • 1940 – Frank Zappa, ABD’li müzisyen (ö. 1993)
  • 1943 – İstemi Betil, Türk sinema, tiyatro, TV dizileri oyuncusu ve seslendirme sanatçısı (ö. 2011)
  • 1947 – Paco de Lucia, İspanyol müzisyen (ö. 2014)
  • 1948 – Samuel L. Jackson, ABD’li oyuncu
  • 1965 – Cem Özdemir, Türk ve Çerkez asıllı Alman siyasetçi
  • 1966 – Kiefer Sutherland, ABD’li oyuncu
  • 1969 – Julie Delpy, Fransız oyuncu ve müzisyen
  • 1976 – Mark Dickel, Yeni Zelandalı basketbolcu
  • 1976 – Sedat Kapanoğlu, Ekşi Sözlük’ün kurucusu

Ölümler

  • 1375 – Giovanni Boccaccio, İtalyan yazar ve şair (d. 1313)
  • 1603 – III. Mehmet, Osmanlı padişahı (d. 1566)
  • 1824 – James Parkinson, İngiliz hekim, jeolog, paleontolog, ve politik eylemci (d. 1755)
  • 1863 – Giuseppe Gioacchino Belli, Romalı şair (d. 1791)
  • 1882 – Francesco Hayez, İtalyan ressam (d. 1791)
  • 1935 – Kurt Tucholsky, Alman gazeteci ve yazar (d. 1890)
  • 1940 – F. Scott Fitzgerald, İrlanda asıllı ABD’li yazar (d. 1896)
  • 1943 – Mahmut Esat Bozkurt, Türk akademisyen ve devlet adamı (d. 1892)
  • 1945 – George S. Patton, II. Dünya Savaşı’nda ABD Ordusu generali (d. 1885)
  • 1991 – Abdullah Baştürk, Türk sendikacı, DİSK Genel Başkanı (d. 1929)
  • 2006 – Saparmurat Türkmenbaşı, Türkmenistan Devlet Başkanı (d. 1940)

Doğumla ölüm, dünyanın değiştiremeyeceğimiz başka gerçekleri iken ne birine çok sevinmek ne de bir diğerine çok yerinmemek gerek bizce. Hepimiz insanız sonuçta, “benim adım Hıdır, elimden gelen budur” demekten başka pek bir şansımız yok gibi gözüküyor.

Baklavalarıyla ünlü ilimiz Gaziantep, baklava kaslarıyla ünlümüz Kıvanç Tatlıtuğ ve yaptığı baklavalarla ünlü teyzeme de buradan selam göndererek, yola devam ediyoruz.

Dünyanın en uzun saçlı kızını sorsak hepinizin aklına gelen ilk isim kuşkusuz masal kahramanı Rapunzel olacaktır. Ama günümüzde masal kahramanını bile sollayan bir kız yaşıyor. Öyle merdivensiz bir kulede filan da yaşamıyor bu kız. Senin benim gibi bir evde yaşıyor, senin benim gibi bir banyoda yıkanıyor. He nasıl yıkanıyor, o saçı nasıl yıkıyor, orasını bilemiyoruz. Çünkü 45 yıldır saçını kestirmeyen Çinli Xie Qiuping, tam 5,62 metrelik, yerlere kadar uzanan saçlara sahip bulunuyor.

Xie Qiuping bu saçlara nasıl bakıyor, nasıl tarıyor bilemesek de, normal bir kadının normal boyutlardaki saçlarla ortalama 1 saate hazırlandığını varsayarsak, Xie’in eşinin, onu belki de günlerce beklediğini düşünüyoruz.

Ayrıca Xie’in kuaför masraflarına da yetişemiyordur abimiz herhalde. Biz abimize kolaylıklar dileyip, size biraz da Osmanlı Mutfağı’ndan bahsetmek istiyoruz. Osmanlı Sarayı’nda mutfak o kadar önemli bir yere sahipti ki; Fatih Sultan Mehmet tarafından Topkapıdaki Saray’ın mutfağı tam tamına 5250 m2 olarak yaptırıldı.

Bunun dışında saray mutfağında en fazla kuzu ve koyun etinin tercih edildiğini, etlere mutlaka tarçın konulduğunu, en popüler sebzenin patlıcan olduğunu biliyor muydunuz?

En popüler ve padişahların en çok tercih ettiği yemekler listesi ise şu şekilde: Fodula, Mutancana, Mahmudiye, Kavun Dolması, Akike, Beyrani bunlardan bazılarıdır.

Serdar Ortaç’ın tek bir müziğe 400. şarkısını yazmış olduğu günümüzde, evlilik programları da hala revaçta olmaya devam ediyor. Tülin ve Caner ayrı ayrı evlilik programlarında yollarına devam ederken, son günlerin popüler gelin adayı Solmaz, roman danslarıyla göz dolduruyor.

21 Aralık’ta 21. sevgilisi tarafından terk edilen İrem Nur kardeşimiz, bu en uzun gecede ayrılık acısını Demet Akalın şarkılarıyla atmaya çalışıyor. Gittiği gece klubünden şarkı snap’leri paylaşan İrem Nur, “Kalbimi kapatmışım sen gibilere, sen de kendin gibi bir şerefsize aç” diye haykırarak Berk’e göndermelerde bulunuyor.

demet-akalin

Şehrinize yılın ilk karı yağdı mı bilmiyoruz ama gazetelere “Yılın ilk karı yarın geliyor.”, “Bu yıl, kış çok sert geçecek.”, “Son 10 yılın en soğuk kışı.” manşetli haberler yer almaya başladı bile.

En uzun gece için Google’da doodle olan 21 Aralık’ta kendinize bir noodle pişirip conconluğun tadını çıkarabilirsiniz. Oradan bir abi döndü yanındakine ve: “Noodle neydi birader ya?” dedi. Sen yazıya geri dön abim. Biz hemen açıklıyoruz. Noodle denilen yiyecek, annelerimizin evde kestiği erişteden başka bir şey değil. He işte noodle deyince Tolga Can, erişte deyince Kamil abi oluyorsun, o ayrı…

Erişte deyince aklımıza enişteler geldi. Buradan tüm eniştelerimize selam göndermeyi de ihmal etmeyelim.

Dünyanın en uzun gecesi 21 Aralık’ta uyuyamayıp sevgilisine “Uyudun mu?” diye mesaj atan Cengiz de burada mı? Ooo ne haber Cengiz ya? Cengiz, 21 Aralık gecesini uykusuz olarak geçirecek yüksek ihtimalle. Çünkü, karşı taraf % 50 oranla uyumadığından, “Uyudun mu?” muhabbeti sabahlara kadar sürecek.

Siz bu yazıyı okurken, biz muhtemelen yorgunluktan bitap düşmüş bir şekilde apartmanın merdivenlerinden evimize çıkıyor olacağız. O sırada binadan gelen kızartma kokusu, eğer bizim dairden gelmiyorsa, yorgunluğumuzun üstüne bir de hayal kırıklığı eklememiz muhtemel olacaktır.

Yorucu ve sıkıcı iş temposundan sürekli yakınan insanların aslında yapmak istediği iş, hiç şüphesiz ki Alp Kırşan işidir. Alp Kırşan işi diyoruz, çünkü tam olarak ne iş yaptığını biz de bilmiyoruz. Alp Kırşan demişken en çok sevdiğimiz destanlardan biri de tabi ki Alp Er Tunga Destanı’dır. Eee hadi bir okuyalım o zaman…

Alp Er Tunga öldi mü?
Isız ajun kaldı mu?
Ödlek öçin aldı mu?
Emdi yürek yırtılur.

Ödlek yırag közetti
Oğrun tuzağ uzattı
Begler begin azıttı
Kaçsa kah kurtulur?

Begler atın urgurup
Kadgu anı turgurup
Mengzi yüzi sargarup.
Korkum angar türtülür.

Uluşıp eren börleyü’
Yırtıp yaka urlayu
Sıkrıp üni yırlayu
Sığtap közi örtülür.

Könglüm için ötedi.
Yitmiş yaşıg kartadı
Kiçmiş ödig irtedi
Tün kün kiçip irtelür

(Günümüz Türkçesi)

Alp Er Tunga Öldü mü
Dünya sahipsiz kaldı mı
Korkak öcünü aldı mı
Şimdi yürek yırtılır

Felek yarar gözetti
Gizli tuzak uzattı
Beylerbeyini kaptı
Kaçsa nasıl kurtulur

Erler kurt gibi uludular
Hıçkırıp yaka yırttılar
Acı seslerle bağırdılar
Ağlamaktan gözleri kapandı

Beğler atlarını yordular
Kaygı onları durdurdu
Benizleri yüzleri sarardı
Safran sürülmüş gibi oldular.

Çok fazilet ve yüksek bilgi sahibi olduğu rivayet edilen Alp Er Tunga’yı da böylece bir kez daha anmış olduk.

Şu an birçoğunuz elinde 2017 piyango bileti, 31 Aralık gecesini iple çekiyor. 60 milyonun sahibi olmayı hayal edenler, “Büyük ikramiye size çıkarsa ne yapacaksınız?” diye mikrofon elinde gezen muhabirler, Eminönü’ndeki Nimet Abla kuyrukları çoktan başladı bile. Dileriz büyük ikramiye bize çıkar. Ama eğer bize çıkmazsa da size çıksın. Ama inşallah bize çıkar.

Dünyanın en uzun tırnaklı insanı Amerikalı Lee Redmond, 1979 yılından beri uzattığı tırnaklarıyla dünyanın en uzun tırnaklı insanı olarak Guinness Rekorlar Kitabı’na adını yazdırmayı başarmış. Tırnaklarını bu kadar uzun süre zeytinyağı ve sertleştiricierle besleyen Lee, 8,65 m’lik tırnaklara sahip bulunuyordu. Ta ki 2009 yılına kadar. Çünkü 2009 yılında trafik kazası geçiren Lee, bu kazayla birlikte tırnaklarına veda etti. Ancak 30 yıl boyunca bu tırnaklarla hayatını nasıl sürdürdü, merak etmiyor değiliz. Mesela; sütyeninin kopçasını nasıl açtı, ince kadın çorabını kaçırtmadan nasıl giydi, tuvalet ihtiyacını nasıl giderdi ya da rujunu nasıl sürdü? Eğer Lee ile bir röportaj gerçekleştirebilirsek tüm bu sorularımızın cevabını almak istiyoruz.

Çoğumuzun sadece filmlerden görerek sevdiği, hayranlık duyduğu isimlerden ilk akla geleni kuşkusuz Hulusi Kentmen’dir. Filmlerde daima zengin ve fabrikatör olan Hulusi Kentmen’in gerçek hayatında setten eve dolmuşla döndüğünü eminiz ki birçoğunuz bilmiyordunuz.

21 Aralık kışın başlangıcı sayılan gündür hepiniz biliyorsunuz. Kışında aklımızdaki en büyük simgeleri tabi ki kar ve soğuk havadır. Soğuk size ne hatırlatıyor bilmiyoruz ancak soğuk denince biz yanan sobalar, bacası tüten evler, kardan kapanmış yollar ve tabi ki yurdumuzun değişmez trafik çilesini hatırlıyoruz. He bir de sahip olduğu soğuktan dolayı tek bir insanın bile yaşamadığı, hatta bir ülkesinin bile olmadığı Antartika kıtası akla geliyor.

Antartika demiş iken penguenler ne sevimli yaratıklar öyle değil mi? Perde ayaklı ve dik durabilen penguenler, aslında bir deniz kuşu türüdür. Kuş türü olmasına rağmen bu tatlı ve sevimli hayvanlar uçamıyorlar. Tabi ki kutuplarda sadece penguenlerde yok. Onlardan başka bir çok hayvan türü bulunuyor.

Kutuplar, dünyanın iki ucunda yer alan ve yalnızca buz kütlesi ile kaplı olan kara parçalarıdır. Aslında kutup bahsi geçince akla ilk gelen hep kuzey kutbu ve kuzey ışıkları oluyor. Hatırlar mısınız bilmiyorum. 2004 yılının yılbaşını süsleyen, çok anlamlı bir film vardı “Kutup Ekspresi” diye.

foto-2

İnanmanın önemini ve insanların istedikleri bir şeyi yapabilmeleri için öncelikli inanmaları gerektiğini vurgulayan bu filmde, en dikkat çeken ve filmi bir cümle ile özetleyen “Önemli olan trenin nereye gittiği değil, ona binmeye karar vermektir.” cümlesidir. Gerçek hayatta da tam olarak böyle değil mi dostlarım? Önemli olan başarıya ne şartlarda ulaşıldığı değil, o başarıya ulaşılabileceğine inanılmasıdır.

Ah başarıdan bahsetmiş iken, aslında yüksek bir irade ile kontrol edilen yüzük taşıyıcısı Frodo, hepsine hükmeden o tek yüzüğe sizce nasıl karşı koydu? Bu hükmeden iradeden daha yüksek bir irade gerektirmiyor mu sizce? İşte burada da inanmanın önemi ortaya çıkıyor aslında diyeceğim ama eklemeden de edemeyeceğim. Sam olmasa Frodo bunu başaramazdı.

foto-3

Bu arada siz erkekler, sevgilisine ya da evli olup eşine değişik sürprizler yapmayı düşünenler, sizler bu yılbaşında hediye olarak eşinize bir tek taş yüzük alabilirsiniz. Yılbaşı bunun için en uygun ve anlamlı gün olur emin olun.

Neyse bizim konumuzun önemli noktası yılbaşı değil, 21 Aralık. Daha önce de bahsettiğimiz gibi en uzun gecenin yaşanacağı bugün. Evet bugün hava diğer günlere göre daha erken kararacak ve işimizden evimize gecenin kör karanlığında döneceğiz. Evet dostlarım, hiç bu açıdan düşünmemiştiniz değil mi? Fakat maalesef gerçek bu. Tamam sakin olun. Hemen panik yapmayın. En azından bundan sonra yavaş yavaş günler uzamaya ve geceler kısalmaya başlayacak. Bu da kendi kendimizi telafi etme şeklimiz sanırım.

Bu kadar çok yazıyoruz ve çiziyoruz madem, azıcıkta karikatürlerden bahsedelim. Karikatürler, bizi güldürürken düşündüren hayat dersleri gibi değil mi sizce de? Aranızdan bir çoğunun evet kesinlikle öyle dediğine eminiz. Aslında bir yaşayış biçimidir karikatür. Size biraz ilginç gelebilir bu söylem. O zaman Luke Rhinehart tarafından kaleme alınmış olan “Zar Adam” serisine daha çok şaşırırsınız.

Kitap tamamen ilginç tabulara ve kurallara bağlanmış bir adamın yaşam tarzını anlatıyor. Karakterin bu yaşama başlaması ise üstünde bir kağıt bulunan zarfı fark etmesi ile oluyor. Zarın üst tarafında yer alan sayıya göre ortaya bir tabu koyuyor ve bunu uyguluyor. Daha sonrasında ise bu yöntemi hayatının her anına uygulamaya başlıyor. Size biraz değişik ve saçma gelecek ama bu kitabın en popüler olduğu zamanlarda, kitaptan etkilenen bir çok kişi intihar edip hayatını kaybetmiş ya da buna teşebbüs etmiştir.

Bu konuya nereden geldik biz böyle ya? Daldan dala daldan dala bir furyaya kapıldık, sürüklendik gidiyoruz herhalde. Hemen ayılmamız ve kendimize gelmemiz lazım. Kendimize gelmek adına sizlere muhteşem bir remix sunuyoruz.

Ayıldık mı kendimize geldik mi dostlarım? Ah bu bizim farklı yörelerimizin ezgileri çok iyi geldi. O kadar şeyden bahsettik ama yurdumuzdan bahsetmedik hiç. Anadolu’yu, Asya’yı ve Avrupa’yı birbirine bağlayan en değerli köprü olan yurdumuz. İnsanları, şiveleri, farklı renkleri ve kültürleri ile muazzam bir ülkeyiz. En önemli detayı atlamayacağız. Farklı lezzette yemekleri… Bir yöremiz daha sebze ağırlıklı tüketim yaparken, diğer bir yöremiz sabah kahvaltısında bile et yiyebiliyor.

Bu arada et fiyatlarının artışı hakkında siz ne düşünüyorsunuz? Halktan birilerine sorduk (halk dediğimize bakmayın, tamamen aramızda bulunan arkadaşlardan birine sorduk.) ve 100 popüler cevap aldık. Şaka şaka. Bu olayı “Aileler yarışıyor” yarışmasına döndürmeyeceğiz. Sadece fikrinizi öğrenmek istedik. İnanın bu konuda bizimde pek fikrimiz bulunmamakta.

Hala mı hala mı yazıyorsunuz demeyin. Bizde mürekkep bitmez ve umarım sizin de şarjınız bitmez. Mürekkep derken bu sadece küçük bir nükteydi. Aslında mürekkeple yazmıyoruz. Sene 2017 olmak üzere yapmayın lütfen. Aklımıza korkunç şeyler geliyor. Düşünsenize bu bloğu size dumanla ulaştırdığımızı ya da haberci kuşlar ile gönderdiğimizi. Aman tanrım didim.

foto-5

Şu adam da bir türlü ölmüyordu ya filmde. İzleyenler bilir. “Sağ salim 2” filminde hastanede yatarken komutana yaşadıklarını anlatıyordu. Galiba bu filmin en komik karakteriydi bu adam, ana karakterden sonra tabi. Sivas’a götürülecek olan bir tabut ile başlayan ve olmayacak yerlere uzanarak sürüp giden bir bahtsızlıklar silsilesi.

Bu en uzun gecenin hafta içine gelmesi de bir bahtsızlık değil mi aslında? Ne yaptık acaba? Farkında olmadan merdivenin altından şemsiye ile mi geçtik? Kara kedi görüp de saçımızı çekmeyi mi unuttuk? Evet bunlar batıl inançlar belki ama yapmışız bir şey belli. Şu anda sıcacık evimizde oturmak ya da gezmek varken, çalışanlar ya da okula gidenler yani kısaca bu soğukta dışarıda olanlar olmak zorunda mıydık?

Vallahi bizimde canımız bir şey yapmak istemiyor. Kader utansın dostlarım ne diyelim. Belki bizden daha kötü durumda olanlar vardır diyerek, kendimizi kısa süreli bir avuntu dalgasının içine atalım. Elbet evimize gideceğiz bizde. İşte o zaman mızraklar savrulacak, kalkan parçalanacak, savaş günü, kan günü, güneş doğmadan bu uzun gecenin hakkını layığı ile vereceğinizden eminiz. Gerçi 22 Aralık günü yine hafta içine geldiğinden, pekte bir zamanımız olamayacak galiba ama olsun.

Mızrak, kalkan ve savaş deyince aklımıza direkt olarak “Yüzüklerin Efendisi” serisi geldi. 2000 yılında ilk filminin yapımı tamamlanan ve yayımlanan bu seri, çekildiği zamanın teknolojisine rağmen oldukça iyi bir fantastik kurgudur. En uzun gece diyorduk ya hani, bu filmde de Sauron’un yok edildiği o son savaş, Orta Dünya halkları için en uzun gece niteliğindeydi.

En uzun gecenin sabahında sevdiğinizin kitabının arasına bir Atilla İlhan şiiri bırakarak onu dünyanın en mutlu insanı yapabilirsiniz. Şiir önerisi isteyenlere, “Ben Sana Mecburum” şiirini önerebiliriz. Bu muhteşem şiiri bilmeyenler hemen aşağı doğru inerek okuyabilirler.

Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.
Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatih’te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem

Ben sana mecburum sen yoksun.
Belki haziran da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak

Ben sana mecburum bilemezsin.

agzinda-gul

Şimdi de sevgili öğrenci arkadaşlarımızın anlayacağı bir konuya değinelim.

Öğrencilik zamanında olduğu kadar biraz büyüsek de pek anlaşılamayan şu ekinoks ve 21 Aralıkta dâhil gündönümü tarihlerinin neden oluştuğunu anlamaya çalışmaktan sıtkımız sıyrıldı. Dünyamızın hafif eğik çizilip güneş ışınlarının bir oraya bir buraya hareket etmesiyle bu özel tarihler oluşuyor ve kenara not alınarak ezberlenmeye çalışılıyor ama ne fayda. Sınavlarda konunun diğer tarafından bir soru geldiğinde al baştan döngü devam ediyor. 21 Haziran ve 21 Aralık bahsedildiği gibi mevsimlerin değiştiği bir çizgiyi temsil ettiği için gündönümü olarak adlandırılması mantıklı olabilir. Ama ekinos daha kolay gibi gözükse de öncesi ve sonrası uzayan gece-gündüzlerin birbirine girmesiyle karışıklığı artıyor.

E şimdi en uzun gece en kısa gün mantığı tamam anlaşılırda ekinoksta eşitlenen gece gündüzlere daha gelinmeden sorulan o ara tarihler yok mu? 21 Hazirandan sonra gündüzler kısalmaya başlıyor da hala gecelerden daha uzun olması gibi sürüp giden bu karmaşa için bir dolu soru yaratılabilir. Çünkü temeli bilimsel bu konunun. Öyle Türkiye’nin en yüksek dağı en uzun akarsuyu gibi haritadan tespit edilebilecek bir somutluğa sahip değil. Dünyanın yok güneşin etrafından dönmesi yok kendi etrafında dönmesine kadar giden bu konuyu çözmek için biraz temele inmeniz gerekebilir.

Ya da pek de anlamak istemiyorum sınav için pratik yeterli diyorsanız size bir tavsiye biraz bulmaca gibi düşünün ve kendinize o geçişlerin uzayan ve kısalan gecelerini sanki bir sayı doğrusuymuş gibi mantığını çıkartın. Bu sayede sorular için yeterli bir çözüme ulaşabileceğinizi söyleyebiliriz. En azından bir denemekte fayda var. Artık bu sınav psikolojisinden çıkalım ve daha keyifli iç açıcı bir konu olan mevsimlerin dünyasına girelim. Ekinoks ve gündönümü tarihlerinin hepsi bize bir mevsimin ifadesini verir ve yaşatır.

mevsimler

Bu tarihlerin bize en güzel getirisinin mevsimler olduğu söylenebilir. Mevsimlerin oluşması için dünya üzerindeki kuşakların önemi vardır. Güzel Anadolumuz ise orta kuşakta bulunarak dört mevsimin de güzelliğini yaşar. İlkokuldan beridir övünç kaynağımız olan dört mevsim vurgusu hakkında resimler panolara asılır, kompozisyonlar yazılır ve övgüler düzülür. Aslında gerçekten bu farklılığı yaşamak dünyada her yerde olmayan ve ayrıcalıklı bir duruma gönderme yapar. Örneğin ekvatoru düşünün yılda iki kere dik açıyla düşen güneş adeta peşini bırakmayarak bütün yıl boyunca da dike yakın bir açıda ışınlarını gönderir. E haliyle 25 derece ortalama sıcaklığa ulaşıp sıcaklığın düşmediği bir mevsim özelliği doğar. Ormanı da ona göre gür, bitkisi de yağışı da bol iklim özellikleri iyi hoşta sıkıntı hep öyle olması. Düşünsenize hep sıcak hep bunaltıcı yaz geçsin kış gelsin montlar çıksın böyle kalın kalın kazaklar salaş salaş gezmek istiyorum tripleri yok. Ya da eskiden evimizde soba varken üstünde mandalina kabuklarını kurutup kokusunu çıkartırdık şöyle keyifliydi böyle güzeldi de yok. Karın içinde yuvarlanmak kardan adamlar hele hiç yok.

Tabi ki bunun tam tersini düşündüğümüzde kuzeye doğru çıkıldıkça sürekli soğuk iklimin hâkim olduğu yerlerde de yine aynı iklimin yaşanmasının sıkıntısı vardır. Yaz sıcaklıklarının bile en alt seviyelerde yaşandığı yılın büyük bir kısmının yağış ve kasvetli bir havayla geçtiği memleketler sanırım bizim topraklarımıza alışkın olanlar için pek cazip olmayacaktır. Bu durumda sanırım çok mevsim görmüş geçirmiş olmanın güzelliğini kabul etmeyen yoktur.

Özellikle değişen iklim koşulları ve küresel ısınma buzulları eritiyor, mevsimlerin dengesini bozuyor söylemleri yıllardır dillendirilmeye devam ediyor. Maalesef ki insanlar bozulan dengenin pek farkında olmadan tüketimine ve çevreye zarar vermeye isteklice devam ediyor. Sanırız ki kutupta eriyen buzullar evlerine basana kadar bu hengame sürecek başka türlü mümkün görünmüyor.

penguen

Türkiye’nin dört mevsim gören iklim özelliklerinden hazır bahsetmişken de değişen iklim koşullarının bu mevsim çeşitliliğini nasıl etkilediğine değinmeden geçemeyiz. Genelde son yıllarda pek kullandığımız “mevsimler bile kendini şaşırdı” cümlesi tam da bu konuya ithafen bir söylenmektedir. Şöyle düşünün yaz bittiğinde doğal olarak sonbahar gelir. Yani sonbaharın o güzel hafif esen arada yağmur attırıveren romantik ve dingin havası yavaş yavaş ayaz havalara yağmurlardan sonra daha da soğuyan geceler bırakır. Ama bir geçiş içindedir. Küresel iklimin etkisi sağ olsun mevsimleri de çıldırttı. Yazın bitmeyen delice sıcakları uzadıkça uzadı eylülü de aştı geçti. Bir sonradan gelen pastırma yazlarımız vardı onunda etkisi azaldı. Hal böyle olunca biraz dört mevsimin tadı azalsa da tam kaçmadı. Kaçacağı güne biraz daha vakit var gibi.

Tadımız kaçmasın Ali Rıza Bey…

Tadın kaçması demişken çok ince bir çizgiye değinelim. Ağzının tadının bozulması veya kaçması deyimi hepimizin dilinde sık sık kullandığımız bir cümledir. Biliyorsunuz ki deyimler dilimizin mihenk taşlarıdır. Daha derin anlamlar katarak kendimizi ifade etmemizi sağlayan deyimler tam olarak yerlidir yani bize özgüdür. Çevirisini yapsanız bile tam anlatılmak istenen anlam verilemeyebilir. Ağzımın tadı kaçtı dediğimizde illaki yediğimizin tadını alamıyoruz anlamına gelmez. Bir olay sonucunda da tadımız kaçabilir yani inceden inceden canımız sıkılabilir. Bu deyimi en içten ve korku dolu gözlerle canlandıran karakteri hepiniz hatırlayacaksınızdır. “Aman ağzımızın tadı bozulmasın” diye telefon çaldığında bile felaketi yaşayan Yaprak Dökümü’nün annesi Hayriye Hanım belleklerimizden nasıl da silinebilir.

yaprak-dokumu

Yıllarca acılarla yoğrulan olaylardan sonra bu kadar sıkıntıya ağızın tadı mı dayanır diye herkes düşünmüştür bir kere olsa da.

Sadece bu örnekte değil, genelde Türk dizileri acıların her biçimini gözler önüne sermekte çok başarılılar. Ağır aile dramları, vefasız çocuklar, savruk gelinler derken acıyla yoğrulan senaryolar bize sunuluyor. Mutluluk ve ilgili olan güzel duygular dizilerdeki ara geçişler olarak kullanılıyor adeta daha da dibe batıp acılar tekrar başlasın diye bir dönemeç gibi. Hal böyle olunca eski dönem dizilerin sıcak insan ilişkileri ve sıkıntılarda çekilse birbirine bağlı aile ortamları bize daha yakın gelirdi. Şimdiki dizilerde iki genç birbirini seviyor ama belki bin beş yüz kere ayrılıp aynı şekilde de barışıyorlar. Diğer herkes ise sanki el ele verip onların etrafında dönüyor ve devran böyle sürüp gidiyor gibi.

turk-dizi

Ama biliyoruz ki gerçek hayat böyle iki kişinin aşkı üzerinden biçimlenmiyor. Okudum ettim derken iş buldum bulamadım hadi çalışıyorum memnun değilim ayrılıp başka işe mi girsem bunalımları hepimizin çevresinde gördüğü sendromlardan bazılarıdır. Bu şekilde evlenmeyi bırak birini bulamadım haykırışlarını duyar gibiyiz. Gerçek hayatla dizilerde ki bu zıtlığın yine son dönemlerde yükselen mevzusu ise herkesin malikânelerde oturup süper lüks arabalara binip fellik fellik dolaşmasıdır herhalde. Hepimizin dikkatini çeken bu ayrıntı sanki bir kural olarak yapışıp kaldı. Şöyle karakterleri bir de otobüse binerken görelim, minibüs sırasında falan. Gerçi bu ülke kahvaltıya inerken adeta tuvalet giymiş ve parıltılı küpelerle salınan ne kimseler gördü. Şimdi buna inanalım mı biz? İnanmamız daha vahim gibi sanki. Bu arada tabi kahvaltıya iniyor lafını da es geçmeyelim bu dizilerde kahvaltı edilmiyor kahvaltıya iniliyor. Tek katın bize ait olduğu apartman daireleri kaldırılalı çok oldu artık tek katta neymiş üçüncü kattan kahvaltıya inmeyen ev sakinlerini anlatmayana dizi demeyiz biz.

Biraz da hayvanlar alemine girelim ve buralarda biraz daha dolanalım deriz. Mesela koalaların her pozisyonda ve yaklaşık 20 saat boyunca aralıksız uyuyarak, dünyanın en tembel hayvanı olduğunu biliyor muydunuz? Keşke biz insanoğlu da bu kadar rahat olabilsek. Dertsiz, tasasız… Tek düşündüğümüz ‘acaba bugün hangi pozisyonda uyusam’ olsa. Ah ah… Biz kadere mahkumlar, boynu bükükler…

En tembel hayvanları merak ettiniz mi? Hemen sizin için en tembel hayvanlar listesini sıralayalım:

Hamster: Biz onları hamster çarkı içinde acele acele koşmalarıyla seviyoruz tabi ama hamsterlar da dünyanın en tembel hayvanları arasında. Bu minik tüylü dostlarımızın günde 14 saat gibi bir uyku süreleri var. Koşup yorulup kafeslerinin bir köşesinde tatlı tatlı uyuyorlar yani!

Armadillo: Armadillo da uykucu bir hayvan ve bu uykuculuğu onu en tembel hayvanlar listesine dâhil etmemizi sağlıyor. Günün 19 saatini uykuda geçiren armadilloların neden bu kadar çok uyuduğu hâlâ bilim insanları için bir merak konusu olmayı sürdürüyor.

Opossum: Gece yaşayan hayvanlar olan opossumlar günün 18 ila 20 saatini uykuda geçirirler. Buldukları her karanlık ve ıssız yerde pinekleyebilme marifetleriyle tanınan opossumlar yalnızca Kuzey Amerika kıtasında yaşıyorlar. Amerikalıların arka bahçelerini zararlı böceklerden temizleyen bu sevimli memeliler de en tembel 11 hayvandan biri.

Sincap: Uyanık oldukları zamanlarda o kadar hızlılardır ki bir o ağaçtan bir bu ağaca zıplamalarını çıplak gözle takip etmeniz bir hayli zor olabilir. Sincaplar uyumayı çok severler ve yerden özene bezene topladıkları çeşitli malzemelerle yaptıkları yuvalarında günde en az 14 saat uyurlar.

Hipopotam: En sevdiğiniz arkadaşlarınızla tıka basa yedikten sonra grup halinde uykuya daldığınızı düşünün. İşte hipopotamlar böyle uyuyor: Topluca! 16 ila 20 saat arasında değişen bir uyku süresine sahip hipopotamların egzersizi pek sevmedikleri de her hallerinden anlaşılıyor.

Kahverengi Yarasa: Günde 20 saat uyumak da nedir? Kahverengi yarasalar günde yalnızca dört saatlik bir süre içinde aktif olurlar ve o sürede de ya beslenir ya da çiftleşirler. Üstelik günde 20 saat uyumalarının yanı sıra bir de yılın yarısını kış uykusunda geçirirler.

Aslan: Aslanların 24 saat uyuyabildiklerini biliyor muydunuz? Genelde 18 ila 20 saat arası uyuyan aslanlar, hele bir de karınları toksa ve peşinden koşturacakları bir av arayışında değillerse koskoca bir günü gölgelik yataklarında geçirebilirler. Ceylanlar ve zebralar için iyi haber.

Gece Maymunu: Adıyla müsemma olan bu primatlar, bütün günü uyuyarak geçirip gece vakti daldan dala yemek peşinde koşuyorlar. Gece vakti dediysek, tüm gece de değil. Bir günde yalnızca 7 saat için uyanık haldeler. Siestayı biraz abartmak değilse ne?

Lemur: Lemurların tembelliği de hipopotamlar gibi. Tembelliği grup halinde yapıyorlar; biri esneyince diğerinin de uykusu geliyor. Lemurlar gün içinde tek başına, özgürce takılıp akşam vakti gelince diğerleriyle koyun koyuna uyuyanlardan.

E bir de bu var.

tembel-hayvan

Acilen bu hüzünlü havadan kurtaralım kendimizi ve asıl konumuza dönelim. Yani en uzun gece olgumuza. Aslında listemize bir ekleme daha yapabiliriz. Film izleme. Filmler, filmler… Bazen duyguların en doğru tercümanları değiller midir aslında? Bu uzun gecede gerek arşivinizden sevdiğiniz bir filmi ya da daha önce hiç izlemediğiniz bir filmi de izleyebilirsiniz. “Siz hangi filmi tavsiye edersiniz?” diye sorarsanız eğer size tek diyebileceğimiz, kışın başlangıcı olan en uzun gece 21 Aralık gününe ithafen, dünyanın şu ana kadar ki en uzun filmi olan 150 saatlik “Cinematon” filmi olacaktır. Şaka şaka… 21 Aralık o kadar uzun bir gün değil.

Eh o kadar filmlerden bahsettik, hemen film önerilerinde de bulunalım. Listemizdeki filmler arasında bilim kurgu filmlerinden eski filmlere kadar birçok filmi ve detayını bulabilirsiniz:

2001: Uzay Macerası (1968): Bu film, en iyi bilim kurgu filmleri listemizin birinci sırasında. Sadece bizim listemizin değil, pek çok eleştirmen için de en iyi bilim kurgu filmi unvanını taşıyor. Filmin senaryosu ünlü bilim kurgu yazarı Arthur C. Clarke’ın kısa öyküsünden esinlenilerek yazılmış. İnsanın evrimi, teknoloji ve yapay zekâ konularına meraklı olanlar için başucu filmi olacak.

Bıçak Sırtı (1982): 20. yüzyılın en iyi bilim kurgu filmleri içinde ikinci sırada Bıçak Sırtı ya da Türkiye’de de bilindiği şekliyle Blade Runner var. Distopyanın, yani karanlık, baskıcı, otoriter dünyaları anlatan edebiyat ve film türünün en iyi örneklerinden biri olarak kabul edilir. Robotları da seviyorsanız, hemen ekran başına diyoruz.

Yedi / Se7en (1995): David Fincher tarafından yönetilen bu psikolojik gerilim/gizem filmini beklenmedik sonla biten filmler listesinde anmamak olmaz. Somerset ve Mills adında iki dedektif yedi ölümcül günah konusunda takıntılı bir seri katilin peşine düşer. IMDB puanı 8.6 olan bu müthiş filmi kaçırmayın.

Siyah Kuğu / Black Swan (2010): Tchaikovsky’nin Kuğu Gölü balesi için saflığı temsil eden Beyaz Kuğu ile tutkuyu ve şehveti temsil eden Siyah Kuğu’yu aynı kişinin canlandırmasını isteyen yönetmen balerin Nina’yı seçer. Natalie Portman’ın Nina karakterine can verdiği ve Darren Aronofsky’nin yönettiği Siyah Kuğu da sonuyla sizi hayrete düşürecek filmlerden biri.

Altıncı His / The Sixth Sense (1999): Night Shamalayan’ın yazdığı ve yönettiği Altıncı His, “Ölü insanlar görüyorum” (I see dead people) repliğiyle akıllara kazınmış bir psikolojik gerilim filmi. İçinde korku öğeleri de barındıran film, psikiyatr Crowe ile küçük bir çocuk olan Cole’un yakınlaşması üzerine ortaya dökülen korkunç bir sırrı anlatıyor.

Dövüş Kulübü / Fight Club (1999): İsimsiz bir anlatıcı ve arkadaşı Tyler Durden birden popülerleşen ve geniş çaplı bir harekete dönüşen bir “Dövüş Kulübü” başlatırlar. Ünlü Amerikalı yazar Chuck Palahniuk’un çok satan romanından uyarlanan Dövüş Kulübü şaşırtıcı sonuyla zihinlerinize kazınacak.

Amerikan Sapığı / American Psycho (2000): Amerikan SapığıZengin, yakışıklı ve tanınmış bir iş adamı olan Patrick Bateman ikili bir hayat sürmektedir. O cilalı görünüşünün yanı sıra başka bir kimliği daha vardır. 1980’lerin New York’unda geçen ve üzerine çokça yazılıp çizilen Amerikan Sapığı sonu şaşırtıcı biten filmler arasında.

Memento / Akıl Defteri (2000): Akıl DefteriEşinin öldüğü bir ev baskınının ardından anterogad amneziden (hafıza kaybına neden olan travmatik olayların ardından yeni anılar yaratma yetisinin kaybı) mustarip olan Leonard Shelby, eşinin katilini aramaktadır. Christopher Nolan tarafından yazılıp yönetilen Akıl Defteri mutlaka izlenmesi gereken filmler arasında.

The Others / Diğerleri (2001): Diğerleri, en iyi korku filmleri arasında kolaylıkla değerlendirebileceğimiz bir yapım. Kocasının ölümünün ardından karanlık, büyük bir evde, iki çocuğuyla birlikte yalnız yaşayan Grace, eve hizmetçi olarak gelen üç kişiden şüphelenmeye başlar. Gotik öğelerin egemen olduğu bu filmi de kaçırmamalısınız.

Piyanist (The Pianist): Yönetmenliğini Roman Polanski’nin yaptığı 2002 seneli Piyanist filmi izlendikten sonra hafızalarından asla çıkmayacak görüntülere ve senaryoya sahip. Polanski’nin usta ellerinden çıkan Piyanist, İkinci Dünya Savaşı’na dair yapılmış en iyi filmlerden biri. Polonyalı bir müzisyenin yaşam mücadelesini anlatan Piyanist kesinlikle görmeniz gereken filmler arasında.

Köy (The Village) – 2004: En güzel sonbahar filmleri arasına M. Night Shyamalan’ın Köy filmini de katabiliriz. Bir filmde olması gereken oyuncuların (Sigourney Weaver, William Hurt, Joaquin Phoenix, Adrien Brody, vb) hepsinin bir arada olmasına rağmen vasat bir film olarak kalsa da bu onun bir korku klasiği olmasına engel değil.

Sinek (1986):En iyi bilim kurgu filmleri listemizin son maddesini Sinek filmine ayırdık. Hırslı bir bilim insanının bir sineğe dönüşmesini anlatan bu film, aşk, hırs, bilim ve başarılı olmaya dair çok şey söylüyor. Sinek aynı zamanda insan doğası üzerine kuvvetli bir bilim kurgu filmi olarak görülebilir. Midenize güveniyorsanız, izleyin deriz.

Mide demişken fine dining restoranlardan bahsedelim biraz: Fine dining nedir sorusuna vereceğimiz yanıt muhtemelen şöyle olurdu: eşsiz lezzette yemekler, mükemmel bir atmosfer ve estetik konusunda doyurucu bir yemek kültürü.

Biraz da şu tarafa doğru scroll edelim.

En iyi ve en taze malzemeler kullanılarak yapılan yemeklerin bütün arzularınızı doyurduğu fine dining, tamamen duygularınıza hitap ediyor aslında. Bunu söylememizin nedeni, porsiyonların küçük tutulması (yani kendinizi gerçek bir gurme gibi hissedecek, gurme tatların büyüsüne kapılacaksınız). Ancak hayatta doyurulması gereken birtakım başka tutkularımız olduğu da aşikâr. Böyle bakıldığında, porsiyonlarını büyük seven insanların oluşturduğu bir toplum olan Türkiye toplumunda fine dining deneyimlerinin ve fine dining restaurantların kültürümüze girişi biraz sancılı olsa da, sayıca gitgide artıyorlar. Fine diningin nasıl bir şey olduğunu merak edip denemek isteyenler için bazı fine dining restaurantlarını derledik. Uyum, nezaket ve lezzet peşinizi bırakmasın!

Lacivert Restaurant: Manzarasına âşık olacağınız Lacivert Restaurant, İstanbul’da Anadoluhisarı’nda bulunuyor. Önder Köse’nin işlettiği Lacivert, kış ayları için şömine başında romantik yemekler için, yaz ve bahar aylarında mis gibi akşam esintisiyle açık havada Türk ve Akdeniz mutfağından tatlarla kendinizden geçmek için ideal. Organik ürünler kullanmaktan asla taviz vermeyen Lacivert, aynı zamanda brunchıyla da ünlü.

Mikla Restaurant: İstanbul’da, The Marmara Pera Hotel’in teras katında bulunan Mikla Restaurant, ünlü şef Mehmet Gürs’e ait bir fine dining restaurant. Mehmet Gürs’ün 2005 yılında açtığı Mikla, dünyanın en iyi 100 restoranı arasında 56. sırada kendisine yer buldu. Yani Mikla Restaurant, lezzetleri ve atmosferiyle dünyaca ünlü bir yer. Gürs’ün yemeği ve felsefesini çok ciddiye aldığını görüyorsunuz.

La Mia Luce: Lezzetli İtalyan yemekleri ve fine dining için İstanbul’un Anadolu yakasında gitmeniz gereken eşsiz bir restoran La Mia Luce. 2012 yılının Haziran ayında kapılarını açan La Mia Luce, organik çiftçilerden sağladığı taptaze malzemeler ile tadı damağınızda kalacak bir mönü hazırlamış.

ArolaRestaurant: Arola, İstanbul’da Katalan ve İspanyol mutfağını deneyimlemek isteyenler için en ideal fine dining restaurant olarak düşünülebilir. Fine dining denince akla “uyum ve zerafet” kavramları geldiğinden, Arola’da bu ikisini bulmamanız olanaksız. Modern olanın geleneksel olanla birleştiği atmosfer ve daha fazlasını isteyeceğiniz lezzetlere hazır olun. Yalnız duyumlarımıza göre Arola, Ocak 2017’ye kadar hizmet vermeyecekmiş.

Vogue Restaurant: Dünya mutfağından özel lezzetleri tatmanız için 1997 yılından beri hizmet veren Vogue Restaurant, lokasyon olarak BJK Plaza’nın çatı katında yer alıyor. Her damağın mutlu ayrılacağı menüsüyle Vogue Restaurant, iş dünyasının en çok tercih ettiği fine dining restaurantlar arasında yer alıyor.

Nicole Restaurant: Paris’te eğitim görmüş olan şefler Kaan Sakarya ve Aylin Yazıcıoğlu’nun Beyoğlu’nda açtığı bu fine dining restaurant, sizi mevsimsel menülerle ve eşi bulunmaz bir atmosfer ile karşılıyor. Tomtom Suites’in terasında yer alan Nicole Restaurant, hem yemekleri hem de muhteşem manzarası ile sizi hemen sarıyor.

Aqua Restaurant: İtalyan yemeklerinde bir diğer adresiniz de fine dining konseptiyle Four Seasons Bosphorus’ta bulunan Aqua Restaurant. Yerel, organik malzemeler ile etkileyici İtalyan tariflerini birleştiren Aqua Restaurant, şık, nezih ve manzarasıyla da göz doyuruyor. Ünlü Executive Şef Sebastiano Spriveri’nin harikalar yarattığı Aqua Restaurant mutfağında tattığınız her lezzet hafızanıza kazınacak.

Kısacası, kocişimizle fine dining qeyfi.

yeni-gelin

Mesela yeni gelinlerimiz bu masayı çok sevecek, değil mi hanımlar? Masa demişken, birkaç dekorasyon önerisi verelim:

Ayakkabı dolabı veya portmanto olmazsa olmaz: Portmanto kelimesi kulağa çok önceki nesillere ait bir şeymiş gibi gelebilir. Ama yeni nesil tasarımlarla en popüler antre mobilyaları arasında yer alan portmanto, aynı anda hem ayakkabılık, hem askılık, hem boy aynası hem de ıvır zıvırlarınızı toparlama işlevini üstlenir. Ayrı ayrı antre mobilyaları almak isterseniz de ilk seçenek ayakkabılık çünkü antrenizde en fazla dağınıklık yaratacak şey ayakkabılar

Dresuarın anlam ve önemini öğrenin: Yabancı sitelerde dresuara baktığınızda sadece antre mobilyaları kategorisinde değil başka kategorilerde de görürsünüz çünkü konsol, vitrin gibi salon, yemek odası mobilyalarını da karşılar. Türkiye’de ise dresuar, dekoratif bir görünüm sunmak için kullanılan, bazen çekmecesi veya aynası da olan, ince uzun bacaklı antre mobilyası olarak karşımıza çıkıyor. Dresuarlar zarafetiyle şıklık, ince uzun bacaklarıyla ferahlık hissi verir. Klasik, Retro, modern… Her tarza uygun seçenekleri de var.

Aydınlatmaya önem verin: Birçoğumuzun müstakil evi yok ve kapılarımız apartman koridorlarına açılıyor. Bu da antrelerimiz muhtemelen doğrudan güneş ışığı almıyor demek. Antrenizi geniş göstermek ve kapıdan girenlerin içini açmak için aydınlatma çok önemli. İyi aydınlatılmamış bir alanda antre mobilyaları da gereğinden fazla yer kaplıyormuş gibi görünebilir. Tavan lambası, dresuarın üstüne abajur veya ince uzun bir lambader işinizi görür.

Küçük bir koltuk veya banktan zarar gelmez: “Antre mobilyası nedir?” diye sorduğunuzda ilk alacağınız yanıt bir koltuk veya bank değil ama yeterince yeriniz varsa neden olmasın? Tekli bir koltuk dresuarla birlikte antre mobilyaları arasına dahil edilebilir. Böylece uzun yoldan gelmiş veya çıkarması zor ayakkabılar giymiş konuklar için soluklanma alanı da yaratmış olursunuz.

Farklı renkler denemekten korkmayın: Antre mobilyaları ile uyumlu olabilecek pastel renkler, örneğin beyaz, bej ve şampanya renkleri cepte. Peki, daha çılgın renkler denemeye ne dersiniz. Karışık renkler antrenizi dar gösterebilir ama tek canlı bir duvar rengi çok hoş bir his yaratabilir. Yeşil, sarı, mavi gibi renkleri düşünün. Tabii, antrenizin genel dekorasyonunu göz önünde bulundurarak.

Askılıkların sunduğu ihtişamdan çekinmeyin: Portmanto veya ayrı alacağınız duvara monte askılar, askılık ihtiyacınızı elbette karşılar ama antre mobilyaları arasında sayılan askılıklar tek başına da kullanılabilir. Yeni nesil askılıklar antrenize ihtişam katarken özellikle sonbahar ve kış aylarında palto, manto, pardösü, yağmurluk, şal ve şapka gibi eşyaları derli toplu tutmanıza da yardımcı olur.

Klasik mi modern mi, yoksa ikisinin kombinasyonu mu: Antre mobilyaları ve antrenizdeki diğer eşyalarınızı elbette uyumlu seçmeniz gerekir. Ama bu her zaman her şey aynı tarzda olacak anlamına gelmez. Dresuarınızı klasik, ayakkabılığınızı modern seçebilir veya her mobilya modernken vintage aksesuarlarla eskitme zemin kullanabilirsiniz.

Antre zeminini unutmak yok: Antre mobilyaları, düzgün bir zeminde çok daha iyi görünecektir. Burada iki seçeneğiniz var. Birincisi, mobilyalarınızla uyumlu bir parke döşeyebilirsiniz. İkincisi, (biraz da titizseniz) şık bir halı veya paspasla zemininiz örtebilirsiniz. Halı veya paspas kullanacaksanız ölçülerini antreyi tamamen kaplamayacak şekilde seçmeniz daha iyi olur.

Düz duvarlara veda edebilirsiniz: Birkaç madde önce duvar rengi önerisinde bulunduk ama dilerseniz klasik duvarlara tamamen veda edebilirsiniz. Son zamanlarda, İskandinav evleri tarzı kiremit duvarlar oldukça revaçta. Bunlar hem antre mobilyaları hem de alandaki diğer eşyalarda üç boyutlu bir izlenim yaratırken göze oldukça hoş görünür.

Aydınlatmaya önem verin: Birçoğumuzun müstakil evi yok ve kapılarımız apartman koridorlarına açılıyor. Bu da antrelerimiz muhtemelen doğrudan güneş ışığı almıyor demek. Antrenizi geniş göstermek ve kapıdan girenlerin içini açmak için aydınlatma çok önemli. İyi aydınlatılmamış bir alanda antre mobilyaları da gereğinden fazla yer kaplıyormuş gibi görünebilir. Tavan lambası, dresuarın üstüne abajur veya ince uzun bir lambader işinizi görür.

Aksesuarlardan yararlanın: Antre mobilyasının fonksiyonları ıvır zıvırları saklamanın yanı sıra aksesuarlarınızı sergilemeyi de içerir. Aksesuarları abartmadan, bir iki tane kullanmanızda fayda var. Bu aksesuarlar biblo, masa saati veya yapma çiçek olabilir.

Alanları daha geniş göstermek için ayna şart: Antre mobilyaları bazen aynasıyla birlikte satılır ama hiçbirini aynalı almadıysanız ayrıca bir tane almayı düşünün. Özellikle tam kapının karşısında, dresuarın üstünde yer alan bir ayna antrenizin daha devam ettiği hissini vererek onu olduğundan daha geniş gösterir.

Ne diyorduk, 21 Aralık.

Bilimsel olarak kışın başlangıcı olarak kabul edilen bu müstesna tarih gerçekten de kara kışın geldiği tarih mi? Aynı hava sıcaklığının bir kendisi bir de hissedileni olduğu gibi kış mevsimin de o hesap bir ayarı varmışçasına bizi kandırıyor sanki. Küresel ısınmanın hava sistemini bertaraf eden gelişmelerini de dikkate alırsak iyiden iyiye Ekim’den kendini ayaza çalan havalar baş göstermeye başladı. O ılık havaların ince hırkalarla geçirildiği sonbahar akşamları çok eskilerde kaldı artık. Adeta ince tişörtlerden parkalara geçen bir nesil olma yönünde emin adımlarla ilerliyoruz.

E bu haldeyken 21 Aralık’ın sonun başlangıcı misali kış mevsiminin kapısı açan bir tarih olarak adlandırılması bilimsel gerçekliklerin içinde kalarak ondan önceki ayaz gecelerimizin sorumluluğunu üstlenmiyor. Uzayarak gelen geceler, tam malum günümüzde en uzun halini bizlere gösteriyor ama mevsimlerin farkına varan kaç kişiyiz diye sormamız yine de gecikmiyor sanırım. Bu farkındasızlık hali belki de kara kışlarımızla da uzun gecelerimizle de mutlu olmaya çalıştığımız ya da mevsimlerin büyüsünü düşünemeyecek kadar meşgul olmamızdan kaynaklanabilir. Peki biz neden bu kadar meşgulüz? Öyle sadece işten güçten okuldan kurstan falan değil bir acele bir koşuşturma gidiyoruz amaçsız hesapsız. Sanki Aşık Veysel’in dediği gibi uzun ve ince bir yoldayız gündüz gece…

İşte bu gittiğimiz uzun ve ince gece, yay burcunun son demlerine denk gelerek iki gün kala yakalanmıştır. Bu kovalamaca sonucunda 21 Aralıkta yakalanan yay burcunun en idealist, neşeli ve cana yakın insanları siz yeri gelince huzurunuzun kaçışını yakalayamıyor olabilirsiniz sanki. Ama olsun bu huzursuzluklar gelip geçici ama şanslı bir talihinizin olduğu kalıcı. Yay burcundan bahsetmişken meraklı kişilik özelliğinden bahsetmeden geçmek olmaz. Merak ettiğiniz bilgi nerede olsa çekip çıkartmakta üstünüze yoktur. Yeni insanlarla tanışmak ve yeni bilgiler öğrenmek sizden sorulur. Merak demişken genel kanı fazlasının pek hayırlı olamadığını söylese de merak iyidir hoştur. Yeniliğin kapısını açar ve hep ileriye götürür.

Merakın yararlarından bahsetmişken size bir soru. En uzun gecemize yakışır bir uzunlukta, güzel Türkçemizdeki en uzun kelimeyi merak ettiniz mi? Pek de aklıma gelmedi diyenleri duyar gibiyim. Zaten okunması ve anlaması zor olan o sonu gelmeyecekmişçesine uzadıkça uzayan kelime “muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebileceklerimizdenmişsinizcesine” olarak kabul ediliyor. Bu kabulü kabul etmek ise başlı başına bir delilik olsa da sondan eklemeli dilimizin getirdiği zenginliğin göstergesi olarak bağrımıza basabiliriz. Muvaffak kelime kökünden türeyen uzun serüven eklene eklene bu hale getirilmiş. Hatta cümle içinde kullanma tecrübesine erişenlerin de olduğu söyleniyor. Bu kullanımın bir rivayet gibi kalması umudunu taşıyarak “başarılı” kelimesinin anlaşılırlığında kalmak istiyoruz.

Dilimizin uzun macerasından söz açılmışken efsane haline gelmiş en uzun tekerlememizden bahsetmeden geçme gafletinde bulunmayalım. Meşhur mu meşhur ama söylenmesi kadar okunması bile zor olan tekerlememiz:

bu tarlaya bir şinik kekere mekere ekmişler.

bu tarlaya da bir şinik kekere mekere ekmişler.

bu tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye boz ala boz başlı pis porsuk dadanmış,

bu tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye de boz ala boz başlı pis porsuk dadanmış,

o tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz ala boz başlı pis porsuk,

diğer tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz ala boz başlı pis porsuğa demiş ki;

“sen ne zamandan beri bu tarlaya ekilen şinik kekere mekereye dadanan boz ala boz başlı pis porsuksun”

o da ona cevaben;

“sen ne zamandan beri o tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz ala boz başlı pis porsuksan bende o zamandan beri bu tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz ala başlı pis porsuğum” demiş…

İşte bu birbirini kovalayan kekere mekereleri doğru ve bir solukta söyleyebilen varsa çıksın meydana demek işten bile değil. Hal böyle olunca bu tekerlemeyi akıcı bir şekilde söyleyebilen ve Türkçemizin güzel kullanılması konusunda medar-ı iftiharımız olan Zeki Müren’i anmadan geçemeyeceğiz.

Zeki Müren’den sonra keskin bir geçiş yaparak nefes kesen bir operasyonla n11.com’a geri dönüyoruz.

Hafızalara Yasemin Allen’in hoş edası ve uzun bacaklarıyla kazınan n11’in reklam filmini hatırlayacaksınızdır. Uğurlu alışverişin cazibesine dayanamayıp ekrandan geçip ürünlerin arasında gezinen Allen, kırdığı topuklu ayakkabısının yerine son sahnede yenisini giyerek bir hayli konuşulan bir reklam filmine imza atmıştı. İsterseniz bir göz atalım.

Topuklu ayakkabının kırılması her kadının korkulu rüyasıdır fakat uzun topuklar da vazgeçilmezdir. Topuklu ayakkabı sevdası uzadıkça uzayan bir kara sevda misali kadınların tüm zevklerini ele geçirebiliyor bazen. Bu sayede tasarımların son noktaya geldiği çılgın topuklar mevzu bahis oluyor. En uzun topuklu ayakkabı olarak son noktayı koyan Lady Gaga, giydiği 60 santimlik topukla fazlaca dikkat çekmişti. Şimdi haliyle topuklu ayakkabının kadınlar için vazgeçilmez olduğunu söylediğimizde asla topuklu giymeyen, rahat edemeyen ya da gıcık olan kadın arkadaşlarımızın da sesi çıkacaktır. Hatta birçoğunuzun “Zorunda mıyız kardeşim topuklu giymeye?” diye isyan ettiğini duyduk bile…

Zorunluluk demişken kına gecelerinin zorunlu bir gelenek görenek halinden yükselişe geçen şaşalı gecelere geçiş serüvenininden bahsetmek boynumuzun borcu. Geleneksel bir anlamı olan kına gecesi, duygusal anlamda anamdan ayrıldım babamdan ayrıldım seromonisini geçeli baya bir oluyor. Düğünü de aşan bir sektör haline gelen kına gecesi konsepti Eminönü’nün kalabalık alışveriş macerasından geçiyor. Sırf bu konu için ayrılmış dükkânlar kırmızının her çeşidini hunharca kullanıyor. Kafalara takılan o kısa kırmızı tüyler her genç kızın başında salınırken masalardaki paket kuru yemişlerin cazibesi sanırım herkesin aklını başından almaya yetiyordur.

kina

Kuru yemişler kadar tahıllar da sağlığa oldukça faydalı. Tahıllarla doğru beslenmek isteyen okuyucularımız için şuraya kısa bir not ekleyelim.

Baylar, bu kısım sizi pek ilgilendirmiyor, siz fav’a atın ve bekleyin.

Yaz ayları yaklaşırken hızla girilen diyetler ve akabinde kışın alınan kilolar metabolizmanın en büyük düşmanı. Sağlıklı ve formda olmak için yapılması gereken hangi mevsimde olursak olalım düzenli ve dengeli beslenmek. Pazartesi kurulup Salı günü bozulan dengelerden bahsetmiyoruz; bahsettiğimiz günün her saati bu dengeyi tutturmak. Bunun en ölçülü şekli ise öğünlerimize özen göstermek. Beslenme ve diyet uzmanları, tam tahıl yönünden zengin bir beslenmenin daha düşük vücut kütle indeksi ve vücutta yap depolarına veda etmenin çok daha kolay olduğuna dikkat çekiyor. Vitamin ve mineral açısından zengin olan bu tam tahıl yönünden zengin besinler, günlük beslenmenin en ideal dengeleyicileri rolünü de üstleniyor. Kahvaltının yanı sıra ara öğünlerde de tüketilebilecek olan tam tahıllı besinlerin faydalarına gelin birlikte bakalım.

Beslenme düzeni içinde ağırlık kontrolünün sağlanması bakımından en önemli öğün, kahvaltı. Amerikan Beslenme ve Diyetetik Akademisi, sağlıklı yaşam için kahvaltının uyandıktan ilk 2-3 saat içinde yapılmasını öneriyor. Metabolizmayı düzenli çalıştırmak ve zayıflamaya katkısını sağlamak içinse tam tahıl kahvaltılık gevreği ya da ekmek çeşidi, yağı azaltılmış süt ürünleri, taze sebze ve meyveler ile yağsız protein içeren yiyeceklerden en az 3 çeşidinin kahvaltıda bulundurulması tavsiye ediliyor. Böylece doymuş yağ ve tuzu az, diyet lifi, kalsiyum, potasyum ve proteinleri sağlayarak fit bir kahvaltı planlayarak düşük kalorili ve besleyici değeri yüksek sağlıklı bir kahvaltı elde ediliyor.

Ağırlık yönetimi ve form korumada tam tahıllı besinlerin önemine dikkat çeken beslenme ve diyet uzmanları, tam tahıllı ekmekler, integral makarnalar, tam tahıllı gevrekler gibi besinlerin ana ve ara öğünlerde tüketilebileceğini söylüyor. Yiğit, bilinçli porsiyon kontrolüyle bu tür besinlerin kilo vermede destek sağladığını kaydetti.

Bugüne kadar yapılmış en değerli 15 önemli araştırmada 120 bin kadın ve erkekten elde edilen verilere göre günde en az 3 porsiyon tam tahıl tüketenlerin tüketmeyenlere göre daha zayıf kaldıklarını ve bel çevrelerinin de daha düşük olduğunu belirtiliyor. İngiltere’de yapılan bazı araştırmalar kısa sürede etkin kilo vermede tam tahıllı kahvaltılık gevreklerin sadece kahvaltıda değil bir öğün (ana veya ara) yerine kullanılmasının başarıyı arttırmaya yardımcı olduğunu gösteriyor.

Tam tahıl içeren kahvaltılık gevreklerin ağırlık yönetiminde başarılı olması, 1 porsiyonunun -yaklaşık 6 yemek kaşığının- yağ içeriğinin ve kalorisinin düşük, diyet lif içeriğinin yüksek olmasından kaynaklanıyor. Tam tahılların doygunluk sağlamaya etkisi ve glisemik indeksinin düşük olması da ağırlık kontrolüne yardımcı olmasında etkili. Bu yüzden siz siz olun hem günlük hayat akışınızda kahvaltıyı alışkanlık haline getirin ve öğünlerinizde tam tahıllı besinlere bir şans verin.

Her yörede kalkıp oynamak bizim kültürümüzün bir parçası olsa da yerinden kalkmayan canımız teyzelerin sırf yorum yapmak için adeta bir kont gibi yerlerinde oturup etrafı süzmelerinin etkisi paha biçilemez olsa gerek. Tabi bide kıyafet acımasızlığı mevzu bahis. Kına gecesinin bu yeni şaşalı formuna uygun uzun ve acımasız elbiseler içinde kıvranılan bir kabusa dönüşebiliyor. İyisi mi siz içinizden geçtiği ve rahat edebileceğiniz gibi bir kına gecesi geçirin ki bu absürtlüklerin kurbanı olmadan gecenizi sonlandırabilin. Şimdi kına gecesi alışverişi için Eminönü’nün adı geçmişken bu güzel semtimizden söz açmamak olmaz. Eminönü tarihi yarımadamızın en güzel yerlerinden biri. Aynı zamanda alışveriş içinde tercih edilen bir çeşitliliğe sahip. Özellikle ara sokaklarındaki kumaşçıları, oya satan güzel ve küçük dükkânları, bin bir çeşit yemeninin her rengini sunan yan yana dükkânları gezmediyseniz şiddetle tavsiye edebiliriz. Manifaturacı Draper heykeli ise görülmeye değer ve güzel düşünülmüş bir yapı. Heykelde masanın üzerindeki kumaşı ve Draper’in kendisi mesleğin önemine de vurgu yapılarak 2012 yılında sunuma açılmış. Eğer denk gelmediyseniz bahsettiğimiz rengârenk kumaşçıların arasında dolaşırken tam ortada görebilirsiniz.

En uzun gece…

Kuzey yarımküreye göre 21 Aralık, anneme göre beni doğurduğu 14 Şubat, askerdeki devreme göre 3.00-5.00 nöbetinin olduğu, babama göre ise maaşı almadan hemen bir önceki gece…

Yani kimine göre süt, kimine göre çikolata.

“Peki hocam, herkese göre farklılık gösteren bir zamanı nasıl ortak bir paydada buluşturacağız?” der ve gider yakışıklı prens. Prensler hep böyledir zaten, der ve giderler, gerisini biz tebaalarına bırakırlar. Kurbağaya dönse de, hepimiz kurtulsak şu mendeburdan! Öpme kızım onu yaaa, siğil miğil olacak her yanın!

Tebaa dedim ama olmaz ya, bilmeyenler vardır aranızda: bir devletin, krallığın altında yaşayan kimse. Bir nevi “padişahım çok yaşa” dedirtmek için hazırda bekletilen insan gücü de diyebiliriz.

Tebaanın yazılışı gibi; uzunu, uzuuun uzuuuuun yazınca uzuyor mu peki bu geceler?

Keşke benim güzel kardeşim, keşke o kudrette olsaydık da bize uzun gelen şeyleri kısaltıp, hiç uzamaması gereken şeyleri de kestirip atsaydık… Çocukken eve girme vaktimizi temsil eden akşam ezanı gelmesin diye günü uzatırdık mesela… Ya da keşke, askerliği bir göz açıp kapatma süresine indirip, varsa sevdiceğimize yoksa ailemize çabucak kavuşabilsek. Ama iyi ki dileyenin, dilediğini yapamayacağı, bilimsel gerçeklere dayanan bir dünya düzenimiz var; var değil mi yeğen? Yoksa halimiz nice olurdu? Nice burada, soru işaretinden de anlayabileceğiniz üzere güzel, hoş anlamında olan değil…

Dünyanın en güzel habitatı Anadolu’nun bağrından kopup, vatana millete hayırlı evlatlar yetiştiren Lidyalıların bulduğu paranın konduğu cüzdanı aramaktan vazgeçerek, kafasını kaldırıp gökyüzüne bakmayı ilk akıl eden medeniyet olan Mısır’dan beri, kurucu liderimiz Atatürk’ün “istikbal göklerdedir” öngörüsüne kadar birçok düşünür, bilim ve devlet adamı gökyüzünde bir keramet görmüşler ki, boyunları ağrıyana kadar gök kubbeyi işaret etmişler. (bu da dünyanın en uzun olmasa da, baya uzun cümlelerinden biri olsa gerek…)

Ama hiçbiri bu uğurda işin piri, en önden gidip bayrak sallayanı hatta bayrak sallamanın yetmediği yerde düdük çalıp, halaya duranı Galileo, yani nam-ı diğer “bilimin babası” kadar çekmedi, zalim kraldan ve boş beleş Tycho sisteminden… Sırf gökyüzüne bakıp, bu işin araştırmasını yaptı ve bunun sonucunda “dünya düz değil, yuvarlaktır” dedi diye, hayatının kalanında ev hapsine çarptırılmış, gerçi her ne kadar engizisyon mahkemesinin yaptığı “söylediklerinden vazgeçip, dünya dönmüyor aynı zamanda da düzdür dersen, yanmaktan kurtulacaksın” önerisine eyvallah dediyse de, giderayak mahkeme kapısında durup “ben ne kadar dönmüyor desem de, dünya dönüyor işte” diyebilecek cesarete sahip, adam gibi bir adamdan bahsediyoruz. İşlediği suçun “dalalet” olduğuna karar vermiş, “adalet”. Ee papayla ters düşmeyeceksin, krala yanlış yapmayacaksın kanka, anında harcarlar adamı valla. Galileo Galilei’ye (böyle yazınca oturgaçlı götürgeç gibi oluyormuş :) ) sorsalar en uzun gecelerin hangileri diye, herhalde ev hapsinde geçirdiği geceleri işaret eder. Hatta o kadar uzunmuş ki heralde bu mahpusluk geceleri, en başarılı çalışmalarından biri olan “İki Yeni Bilim”i yazacak zamanı bulabilmiş. İşe bir de tersten bakarsak, Galileo üstat gibi “bedeeel ödeyen(!)” birileri olmasaydı eğer bugün 21 Aralık gecesinin neden bu kadar uzun sürdüğünü anlamayıp, “Allah Allah” diye diye geceyi tüketmeye çalışacaktık. Hatta daha da ileri götürelim işi, neden karşıdan gelen geminin direğinin ilk, kıç kısmınınsa son gözüktüğü konusunda bir fikre sahip olamayacaktık. Yeri gelmişken Galileo başkanı, güzide bir halk türkümüzle selamlayarak devam etmek istiyoruz: “uzuuuun ooooolur gemilerin direği, diiiiiiiiiiiiiiiireği…”

Dünyanın yuvarlak olduğuna hepimiz hemfikiriz değil mi arkadaşlar? zorba kral kudretinde olup, onun gibi düşünenler varsa aramızda, gümbürtüye gitmeyelim diye soruyoruz. Peki, şimdi ben buraya niye çıktım, neden çıktım? dediğinizi duyar gibi oluyoruz. Kaçıranlar ve televizyonlarını yeni açan izleyiciler için konumuzu tekrar etmek istiyoruz: konseptimiz gecelerin en uzunu olan 21 Aralık. Uzattığımızı da biliyoruz ama uzuuuun uzuun bahsetmezsek nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa? Burada karanlık: gece, aydınlık: gündüz; yanlış yerlere çekmeyelim konuyu, lütfen… Malumunuz 21 Aralık gecesi oldukça uzun. Kendimizce bu uzunluğu size tarif etmenin, naçizane akılda kalıcı yollarını bulmaya çalıştık. Gecenin uzunluğunu “en” lerin kitabı olan Guinness’ e geçmiş iki unsurla anlatmak bize en akılda kalıcı yol gibi gözüktü mesela. Şöyle bir sahne hayal edin: 2 metre 51 santimetre ile dünyanın en uzun insanı olan Sultan Kösen’in 27.5 santimetre ile “dünyanın en büyük elleri” ile Elazığlı lahmacun ustası önderliğinde, 17 kişilik bir ekiple yapılmış olan 23 metrelik “dünyanın en uzun lahmacunu” nu, 60 numara ile kendisinde olan “dünyanın en büyük ayakları”nın üzerinde yediği bir sahne…

dunyanin-en-uzun-lahmacunu

Tahayyül etmesi, sizce de akıllara zarar bir durum değil mi ey yeğenler? Ama işte, anlamak için ne kadar çok enerji harcarsanız, akılda kalıcılığı da bir o kadar fazla oluyor bu meretin! Biraz önce burada sizlere, reklamcılığın küçük tatlı sırrını söylemiş olabiliriz ama nasıl olsa burada biz bizeyiz, soran olursa “kilimcinin kör oğlu dedi” deriz. Deriz değil mi benim dünyaaağ güzzeli, sayın okuyucum?:) )

Evet evet, yanlış anlamadınız o yer yer yılbaşı programlarında, yer yer ise şarkı yarışmalarında jüri üyesi olarak ekrana çıkıp bizi bizden korkutan, güçlü mü güçlü sesiyle şarkılar söyleyen, kıymetli icracımızın lafıdır “dünyaaağ güzelleri”. Hazır yeni yıldan mevzu bahis açılmışken, ne yaptınız hediye işlerini, halledebildiniz mi?

Hala daha halletmediyseniz, ben en iyisi, en ama een iyisi, en een eeen ama eeeen iyisi, n11’e, yani n11.com’a bir bakın deriz. Sevdiklerinizi, sevildiklerinizi herkesin özel olarak gördüğü bir günde “boynu bükük komak yakışir mi size agam?” Hediyelerin, kibrit çöpü dahi olsalar manevi değeri yükselir böyle özel günlerde. Biz demiyoruz bunu, Türk filmlerinde “töre böyle diyor valla agam :)” (Yani en azından filmlerden öyle diyorlar.)

Neyse, yılbaşı hediye alsanız da gelecek almasanız da, kaçar yolu yok… Yukarıda bir yerlerde bahsettiğimiz gibi, dünya her dileyenin, her dilediğini yapamayacağı bazı bilimsel gerçeklere dayanan bir habitat olduğu ve “zaman” denen kavram da bu habitatın elle tutulamayan, gözle görülemeyen ve en önemlisi akması hiçbir şekilde engellenemeyen kadim bir üyesi olduğundan, yeni yıl gelecek arkadaşlar.  uzuun uzuun düşünmeyi bırakıp, planlarınızı buna göre yapın, benden söylemesi…

Belli başlı yeni yıl konseptlerine aşinasınızdır; kimi evlerde noel ağacıyla, kimi evlerde beklenen tombala heyecanıyla, kimi evlerde ise ekranlarının ucundaki dansözün kıvrak danslarıyla karşılanır yeni yıl. Bir özelliği daha var yılbaşlarının. Kimi zaman aileyle, kimi zaman dostlarla, ama istisnasız sevdiklerinizle girersiniz yeni yıla. Çünkü herkesin hayatında kötü giden şeylerin, daha iyiye gitmesini istediği şeylerin ya da geride bırakmak istediklerinin planını yaptığı ya da bu planı uygulamaya koyduğu gecedir, yeni yılın ilk gecesi. Temiz bir sayfadır yani anlayacağınız. Bu planların aslında 21 Aralık’ta yapılması gerekir ama neyse… Hani en uzun gece ya, bilmem kaç senelik koca hayatı irdelemek adına güzel bir zaman dilimi olur diye düşündük.  Yapılacaklar listesine alın siz bunu arkadaşlar.  

“Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl sizlere kutlu olsuun” hem de daha şimdiden! Yeni yıla neden bu kadar takıldığımızı merak ettiğinizin kokusunu alıyoruz, doğru mu? Yaklaşan bir aktivite olmasının yanı sıra, işlediğimiz tema olan “en uzun gece: 21 Aralık” (bunu da böyle yazınca Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü gibi oldu) ile var olan ortak noktalarının çokluğu bizi bu yöne savurdu. Yani bizde “valla biz bir şey yapmadık hocam, sabahçılar yapmış.”, “ben özlemedim ki, kedi özledi” durumları mevcut. İki tarihte yaşanan gecelerin de uzun olması, soğuk olması, kış olması sebebi, el mecbur bahsettik yeni yıldan da. Böyle sıfatlarla bahsedince sanki kötü bir şeyden bahsediyormuşuz gibi olduk ama o sıfatlar kiii, önüne geldiği ismi vezir de eder rezil de. Biraz uzattığımızı hissetmeye başladık, galiba artık “sürç-ü lisan ettiysek affola” kısmına yaklaşıyoruz.

Galileo reis, uzun adam Sultan Kösen, öpülesice kurbağa prens, “dünyağ güzelleri” ve daha niceleri… Bunlar “21 Aralık en uzun gece” yazımızın tamamını okuyacak olanlarınızın, sevebileceğini düşündüğümüz konu başlıklarından sadece birkaçı. Peki, sevgi neydi? Sevgi emekti. Yani olur da yazının tamamını okuyacak emeği sarf edebilirseniz, bizce eğleneceksiniz. Okumazsanız da napalım be, canınız sağ olsun.

Semt bizim, blog bizim değil mi? Madem en uzun bloğu yapıyoruz, şuraya birkaç lorem ipsum bırakalım, kenarda dursun:

lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum lorem ipsum

Hayır küfür etmiyorsunuz, biliyoruz.

Ha bu arada, en uzun demişken, zürafaların ayakta uyuduğunu biliyor muydunuz? İlk bakışta size şaşırtıcı gelecek olan bu bilgi üzerinde aslında bir süre düşündükten sonra ne kadar mantıklı olduğunun siz de farkına varacaksınız. Neden mi? E düşünsenize, hayvanın boyu 6 metre. Yatmaya kalksa, kendisini katlaması ve ziplemesi için en az bir 10 dakika harcaması gerekecek. Sonra diyelim ki katladı ve uzandı; adeta beşinci bir uzvu olan kafasını rahat ettirebilmek için uygun bir yatış pozisyonu bulması lazım. E onun için de bir 10 dakika harcasa, kaçtı güzelim uyku. Sanırım kendisi de aynı şekilde düşünüyor olmalı ki yatıp uyumaya üşendiğinden ayakta uyumayı tercih ediyor. Ne diyelim, sana iyi uykular zürafa kardeş.

Bir de zürafa demişken farklı bir noktanın üzerine basmadan geçemeyeceğiz. Yine zürafalar ile ilgili ilginç bir bilgi: Zürafa yavruları doğduktan sadece birkaç dakika içerisinde yürümeye başlıyormuş. Böylesine hantal, uzun boylu ve zor bir hayvan henüz gözlerini açamamışken yürümeye başlıyor. Fakat bizler, o çok sevdiğimiz arkadaşımızın o çok sevdiği 2 aylık bebeğinin hiçbir şey yapmadan patates gibi yatmasının resmedildiği 58726 fotoğrafına ardarda bakmak zorunda kalıyoruz. Hayat bazen çok acımasız oluyor sayın seyirciler.

Peki size bir soru: “Zürafa, telefon direği kadar zıplayabilir mi?” haydi beyin fırtınalarını görelim. Evet diye cevapladığınızı tahmin eder gibiyiz. Var mı hayır diyen? Tamam o zaman doğru cevabın hayır olduğunu hemen söyleyelim. Biraz kelime oyunu yaptık: zürafa ve telefon direğini kıyaslar gibi ‘zürafa, telefon direği kadar zıplar mı’ diye sorduk! Siz siz olun böyle oyunlara gelmeyin, her an dikkatinizi koruyun. Koruyun demişken, havalar soğuk, sağlığınızı da koruyun! Soğuklardan etkilenip hasta olmamak için bitki çayları ne güne duruyor canım, hemen demleyin moka potunuzda en sevdiğiniz bitki çayını, geçin televizyonun karşısına. En uzun gece 21 Aralık nasıl biter yoksa.

Kıps.

Alışveriş demişken, online alışveriş yaparken n11.com kuponlarınızı kullanmayı da unutmayın! n11.com indirim kuponları nedir mi? Yılbaşına özel hazırlanan n11.com kuponları, size kazançlı alışveriş yapma imkanı sunan indirim kuponlarıdır.

21 Aralık en uzun geceye özel, elektronik kategorisinde yer alan fırsatlara baktınız mı? Anında indirim fırsatlarından yararlanarak istediğiniz teknolojik ürünü uygun fiyata satın alın. Ayrıca en uzun geceye özel bir sürprizimiz daha var: Cep telefonu kategorisine özel indirimler, yeni bir telefon almak için size fırsat sunuyor.

Telefon demişken, çok işinize yarayacak 11 cep telefonu uygulamasını hemen paylaşalım:

Goodreads: Kitap kurtları için biçilmiş kaftan olan Goodreads okuduğunuz ve okumayı istediğiniz kitaplar ile ilgili hemen her şeyi yapabileceğiniz bir uygulama. Sosyal bir ağ oluşturarak arkadaşlarınızın kitap değerlendirmelerini okuyabilir, kendinize okuduğunuz kitapları içeren sanal bir kitaplık oluşturabilirsiniz. Harika kitaplar keşfederek kendinize bir “okunacaklar listesi” yapabilirsiniz. Üstelik ücretsiz.

Evernote Scannable: Profesyonel hayatınızda ya da öğrencilikte pek çok kez doküman tarama konusunda sıkıntı yaşamışızdır. Ofis ortamında belki tarayıcı bulmanız olasıdır ancak en olmadık yerlerde bir belgeyi tarayıp acilen göndermek gerektiğinde, cep telefonu kameranız iyi bir uygulama olmaksızın pek işe yarayamayabilir. Scannable, mobil taramayı kolaylaştıran ve dijital belgeyi sizi memnun edecek şekilde netleştiren güzel bir akıllı telefon uygulaması.

VHS Camcorder: Teknoloji ilerledi ama teknolojiyi kullanarak bir geriye dönüş isteği de mevcut. VHS Camcorder akıllı telefonunuzla 80’ler ve 90’lardaki görüntü kalitesiyle (!) video çekmenize olanak tanıyan ilginç bir uygulama. Nostalji eğlenceli olabiliyor. Kesinlikle deneyin!

Duolingo: Yabancı dil öğrenimi sadece sınıfta gerçekleşen bir şey değil, her anınıza yayılması gereken bir süreç. Akıllı telefonlarımız da hemen her anımızda yanımızda olma durumunu bir fırsata çevirerek eğlenceli ve ücretsiz bir biçimde yabancı dil öğrenebilirsiniz. Duolingo, tam da bu işe yarar!

Pocket: Özellikle bloggerlar için çok kullanışlı olan bu uygulama, internette karşılaştığınız ancak daha sonra okumak istediğiniz bağlantıları kaydetmenize ve tavsiye etmenize yarıyor. Tablet ve bilgisayarınızla da senkronize olabilen Pocket, dağınık akıllar için ideal akıllı telefon uygulamalarından biri.

Colorfy: Yetişkinler için boyama kitabı akıllı telefon uygulaması olarak karşımızda! Çiçek ve mandala desenleriyle kendilerine renkli bir dünya yaratmak isteyenler için çok eğlenceli ve rahatlatıcı bir cep telefonu uygulaması olan Colorfy’yi seveceksiniz.

Snapseed: Snapseed, fotoğraf düzenleme uygulamaları arasında açık ara en popüler olanı. Fotoğraf çektikten sonra perspektif ayarlarından farklı filtre seçeneklerine ve fırça özelliği sayesinde fotoğrafın üzerinde lokal iyileştirmelere olanak vermesine kadar pek çok özelliği ile herkes tarafından sevilerek kullanılan Snapseed denemeye değer.

Yood: Jonas Brothers grubunun gitaristi olan Kevin Jonas tarafından geliştirilen bu uygulama açlığınızı giderecek. Nerede yemek yiyeceğim, ne yiyeceğim derdine düşünce konumunuza göre size nerede, hangi yemekleri yiyebileceğinizi gösteren Yood! restoran puanlamalarını da size gösteriyor.

Khan Academy: Khan Academy cep telefonunuzdaki her-şeyi-öğrenmek-istiyorum uygulaması. Ücretsiz olan uygulamayı telefonunuza indirerek matematikten fen bilimlerine, sanattan tarihe pek çok konuda ders videoları izleyebileceğiniz bir cennet adeta.

Makeup Genius: L’oréal Paris’in uygulaması olan Makeup Genius, sanal bir makyaj uygulaması. L’oréal Paris’e ait makyaj ürünlerini ücretsiz olarak sanal ortamda deneyerek kendinize yakışan renk ve ürünleri seçebilme imkânı tanıyor. Akıllı telefonunuzla makyaj yapabileceğiniz aklınıza gelir miydi?

Marshall Gör & Boya: Ev dekorasyonunda duvar renkleriniz önemli. Peki duvar renklerinizi seçerken daha önce boyanmışını görmek istemez miydiniz? Marshall’ın bu harika telefon uygulaması boya tercihinizi kolaylaştırmak için tasarlanmış.

Bıktınız mı?

biktim

O zaman size küçük sürprizler yapalım.

Uzun bir kış gecesinde alışveriş yapmayıp ne yapabiliriz diye düşündüğümüzde, aslında alışveriş dışında her şeyi yapabileceğimizi söyleyelim.

Giriyoruz n11.com’a, aradığımız bir şey varsa hemen arama çubuğuna yazıyoruz. Listelenen ürünlerden beğendiğimizi sepete atıyoruz ve diğer ihtiyaçlarımız için yine aynı şekilde aramalar yapıyor, kategorileri geziyoruz. Kampanyalara da şöyle bir göz atmayı unutmuyoruz.

Kişisel ihtiyaçlarınız, bakım ürünleri, teknolojik aletler, çocuk kıyafetleri, aoutdoor ürünleri… Kısacası aradığınız her şeyi n11.com’da bulabileceğiniz için alışveriş yapmak sizin için daha eğlenceli olacak. Haydi ne duruyorsunuz hemen başlayın online alışverişin tadını çıkarmaya.

Tüm ihtiyaçlarınızı sepete ekledikten sonra, “Satın Al” butonuna tıklayarak adres seçimi sayfasına aktarılacaksınız. Ürünlerinizin gönderilmesini istediğiniz adresi seçtikten sonra “Adresi Onayla” butonuna tıklayarak ödeme sayfasına aktarılacaksınız. İndirim kuponlarınız ya da puanlarınız varsa, bu sayfada iken kullanabilirsiniz.  Gerekli ödeme bilgilerini girdikten sonra “Ödeme Yap” butonuna tıklayarak alışverişi tamamlayabilirsiniz. “Siparişlerim” sayfasından ürünlerinizin ne durumda olduğunu takip edebilirsiniz.

Siz ne ihtiyacınız varsa alın, seneye de giyersiniz.

Bu uzun gecede arkadaşlarınızla ne yapacağınızı bilmiyoruz fakat size arkadaşlarınızla yapabileceğiniz grup aktiviteleri önerilerinde de bulunabiliriz. Duyduk ki en uzun gece de size karşı boş değilmiş.

Kalabalık bir grup arkadaş için çoğu zaman bir arada olmak eğlenmek için yeterli olsa da insanın canı bazen değişiklik yapmak isteyebilir. Bir arada olmanın tadını farklı mekânlarda ya da farklı grup aktivitelerinde bulunarak daha fazla çıkarmak isteyebilirsiniz. Sadece sosyal yaşantınızdan arkadaşlarınızla değil, iş arkadaşlarınızla da yapabileceğiniz çeşitli aktiviteler birlikte olmanın ve bir takım ruhu oluşturmanın keyfini çıkarmanız için birebir. Umarız aşağıda bahsedeceğimiz grup aktivitelerinden hoşunuza gidenleri kalabalık ve neşeli bir günde deneyimleme fırsatı da bulursunuz.

Kaçış Oyunları: Kaçış oyunları kalabalık arkadaş grupları tarafından en çok tercih edilen grup aktiviteleri arasında. Dünya çapında gün geçtikçe popülerleşen kaçış oyunları hem eğlenceli hem de arkadaşlarınızla aranızdaki bağı kuvvetlendirici, takım ruhunu destekleyici bir grup aktivitesi.

Paintball: Paintball, hem eğlenceli bir grup aktivitesi hem de bir spor olarak yıllardır kalabalık gruplar halinde iyi vakit geçirmek isteyen arkadaşların gözdesi. Koruyucu maskelerinizi takıp belli başlı kurallara uyarak güvenliğinizi sağladıktan sonra arkadaşlarınızla kıyasıya bir maç sizi bekliyor.

Kano Yapmak: Nehirde ya da denizde, birkaç kişilik gruplarla yapabileceğiniz en güzel grup aktivitelerinden biri de kano yapmaktır. Özellikle ilkbahar ve yaz aylarında güneşin ve mis gibi havanın tadını çıkarmak isteyen gruplar için ilginç olabilecek bir grup aktivitesi.

Karaoke Gecesi: Bir süre sonra, en “bana-kimse-şarkı-söyletemez” diyeni bile bülbül gibi şakıtan karaoke gecelerini denemediyseniz arkadaşlarınızla toplanın ve bir karaoke bara gidin. Eğer karaoke barda kendinizi rahat hissedemeyecekseniz, evinize bir karaoke seti de satın alabilir ve küçük bir ev partisi düzenleyebilirsiniz.

Grup Halinde Resim Dersi: Eğer hem bir arada olalım, hem eğlenelim hem de üretelim diyen bir grup arkadaşsanız, grup halinde resim dersi alma fikrine sıcak bakabilirsiniz. İster birkaç resme ve sanata meraklı arkadaş birleşin, ister iş yerinizdeki arkadaşlarınızla terapi ve motivasyon niyetine bir resim kursuna başlayın. Eğleneceksiniz.

Spor Müsabakaları: Eğlenceli grup aktiviteleri arasında, ülkemizde kalabalık gruplar halinde belki de en çok tercih edilen grup aktivitesi. Biz genelde bunu futbol maçları olarak düşünüyoruz ancak basketbol, voleybol, hentbol gibi takım oyunlarına meraklı kalabalık gruplar keyifli bir gün için sık sık buluşuyorlar.

Karting: Go-kart ya da karting hem adrenalin dolu bir aktivite hem de grup olarak (özellikle iş arkadaşlarınızla olabilir) tamamen farklı ve eğlenceli bir ortamda iletişim kurabilmeniz açısından da faydalı ve motive edici bir deneyim.

Kutu Oyunları: Evde toplanmaya karar verdiğiniz bir akşamı renklendirecek en eğlenceli şey ne olabilir? Elbette bir kutu oyunu. Arkadaşlarınızla pizzanızı söyleyip, içeceklerinizi yudumlarken bir yandan da sevdiğiniz bir kutu oyununu oynamak kadar eğlenceli pek az şey vardır muhtemelen.

Daha Sakin Gruplar İçin: Kitap Kulübü: Hep adrenalin, hep sınırsız eğlence olacak değil ya hayatımızda. Sizin arkadaş grubunuzun grup aktivitesi anlayışı belki daha sessiz sakin bir yöndedir. Birlikte seçtiğiniz bir kitabı okuyup ardından bir araya gelerek tartışmak da basbayağı bir grup aktivitesi olarak yapılabilir.

Film ve Dizi Geceleri: Belki film konusunda ortak zevklere sahipsinizdir ya da grupça yeni bölümünü heyecanla beklediğiniz bir diziniz vardır. Film ve dizi geceleri de eğlenceli grup aktiviteleri arasında ve üstelik bizce oldukça bütçe dostu bir eğlence anlayışı.

Kampa Gidin: Grup halinde yapabileceğiniz en keyifli aktivitelerden biri de birlikte doğaya kaçmaktır. Kamp yapmak, birbirinizle doğada en güzel anları yaşamanızı sağlayacak, birbirinizin daha farklı yönlerini göreceksiniz. Kamp ateşi etrafında marshmallow yemek de ekstrası!

Madem bu yazı en uzun içerikten oluşan blog postu olacak, şuraya iki paragraf Lorem Ipsum daha basmamızda bir sakınca görmüyorum. Ama bu sefer daha hava olsun. Haydi yapalım o zaman:

1500’lerden beri kullanılan standart Lorem Ipsum pasajı:

“Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua. Ut enim ad minim veniam, quis nostrud exercitation ullamco laboris nisi ut aliquip ex ea commodo consequat. Duis aute irure dolor in reprehenderit in voluptate velit esse cillum dolore eu fugiat nulla pariatur. Excepteur sint occaecat cupidatat non proident, sunt in culpa qui officia deserunt mollit anim id est laborum.”

M.Ö. 45 tarihinde Çiçero tarafından yazılan “de Finibus Bonorum et Malorum”un 1.10.33 sayılı bölümü:

“At vero eos et accusamus et iusto odio dignissimos ducimus qui blanditiis praesentium voluptatum deleniti atque corrupti quos dolores et quas molestias excepturi sint occaecati cupiditate non provident, similique sunt in culpa qui officia deserunt mollitia animi, id est laborum et dolorum fuga. Et harum quidem rerum facilis est et expedita distinctio. Nam libero tempore, cum soluta nobis est eligendi optio cumque nihil impedit quo minus id quod maxime placeat facere possimus, omnis voluptas assumenda est, omnis dolor repellendus. Temporibus autem quibusdam et aut officiis debitis aut rerum necessitatibus saepe eveniet ut et voluptates repudiandae sint et molestiae non recusandae. Itaque earum rerum hic tenetur a sapiente delectus, ut aut reiciendis voluptatibus maiores alias consequatur aut perferendis doloribus asperiores repellat.”

M.Ö. 45 tarihinde Çiçero tarafından yazılan “de Finibus Bonorum et Malorum”un 1.10.32 sayılı bölümü:

“Sed ut perspiciatis unde omnis iste natus error sit voluptatem accusantium doloremque laudantium, totam rem aperiam, eaque ipsa quae ab illo inventore veritatis et quasi architecto beatae vitae dicta sunt explicabo. Nemo enim ipsam voluptatem quia voluptas sit aspernatur aut odit aut fugit, sed quia consequuntur magni dolores eos qui ratione voluptatem sequi nesciunt. Neque porro quisquam est, qui dolorem ipsum quia dolor sit amet, consectetur, adipisci velit, sed quia non numquam eius modi tempora incidunt ut labore et dolore magnam aliquam quaerat voluptatem. Ut enim ad minima veniam, quis nostrum exercitationem ullam corporis suscipit laboriosam, nisi ut aliquid ex ea commodi consequatur? Quis autem vel eum iure reprehenderit qui in ea voluptate velit esse quam nihil molestiae consequatur, vel illum qui dolorem eum fugiat quo voluptas nulla pariatur?”

lorem-ipsum

Başımıza bir şey gelmeyecekse…

Lorem Ipsum nedir diye hiç düşündünüz mü? Tasarımcılar ya da baskı alanında çalışanlar bilir bunu ama bilmeyenler için hemen kısaca açıklayalım. Kısaca mı dedik, tabi mümkün olduğunca kısa tutmaya çalışacağız. Lorem Ipsum, baskı alanında kullanılan mıgır metinlerdir. 1500 yıllarından beri, bilinmeyen bir matbaacı tarafından oluşturulmuş olan bu metinler, baskı endüstrisinde kullanılan standart sahte metinler, Lorem Ipsum metinleridir. Yüzyıllarca varlığını sürdüren bu metin, elektronik dizgiye de sıçramayı başarmış ve günümüze kadar gelmiştir. Lorem Ipsum’u anlattınız da neden kullanıldığından bahsetmediniz diyecek olursanız, onu da hemen söyleyelim: Baskıya gitmeden önce metin gelecek alanların belirlenmesi gerekmektedir. Metin konulacak her alana da ‘buraya metin gelecek’ yazmak yerine, dengeli bir harf dağılımına sahip olan Lorem Ipsum pasajını kullanmak, okunurluğu arttırmaktadır. Günümüzde birçok masaüstü yayıncılık alanında varsayılan mıgır metinler olarak Lorem Ipsun kullanılmaktadır.

Siz küçük bir sır verelim mi? Yapım aşamasında olan siteleri merak ediyorsanız, Google’a ‘Lorem Ipsum’ yazarak listelenmesini sağlayabilirsiniz.

Tamam, bu bölüm biraz sıkıcı geldiyse hemen sevimli davşanlarla renklendirelim:

Tavşan sevmeyen var mıdır acaba? Yumuşacık tüyleri ve masum görüntüleri çok sempatik öyle değil mi? (Değil diyenleri yorum bölümüne alalım.) Tavşanlar da uykuyu çok severler, günde 16 saat kadar uyuyabilirler. En uzun geceyi en çok sevenler arasında tavşanlar da olabilir! Guinness rekorlar kitabına giren dünyanın en büyük tavşanı tam 21 kilo! Günde kaç kilo havuç tükettiğini siz düşünün. Havuç demişken, dünyanın en ağır havucu da 8,61 kg olarak biliniyor. Ayrıca havucun içinde yer alan beta karoten çok sağlıklıdır. Cildinizin uzun süre bronz kalmasını, gözlerinizin her zaman daha sağlıklı olmasını istiyorsanız havuç ve diğer turuncu sebze & meyveleri tüketmeyi ihmal etmeyin!

Gördünüz mü sevgili tırtıllar? Gelmiş geçmiş en uzun blog postunu yazalım derken aynı zamanda gelmiş geçmiş en uzun soluklu saçmalama rekorunu da kırmış olduğumuzu tahmin ediyoruz. Sıkılmadınız, değil mi? Çünkü biz çok eğlendik. Olur da bize sorarsanız, size göre yılın en uzun gecesi hangisidir diye, biz mütevazi bir şekilde dün gece olduğunu belirtmek isteriz. Zira 20.000 kelimelik bir blog yazısını 24 saatten az bir sürede çıkartmak her yiğidin harcı değil. Bu vesileyle yapımda emeği geçen tüm ekip arkadaşlarımıza da teşekkür etmek isteriz. Soğuk esprileriyle uzun bir es vermemize neden olduktan sonra sevimliliğiyle bizi yine güldürmeyi başlayan Tuğçe Arpacı’ya, herkes yazı yazarken 3 dakikada bir soru sorması ile hepimizin gönlünü kazanan Ekin Aksoy’a, ciddiyetini ve sorumluluk bilincini bir an olsun bile elinden bırakmayan çiçeğimiz Nihal Gamze Karataş’a ve bu çiçeklerin arasında bir böcek olmasa bile küçük bir tırtıl edasıyla yazılarını yazan Yunuscan Gülay’a teşekkürü borç biliriz. Tabi kendimizi de unutmayalım: Kerime İmamoğlu ve Anastasya Yamaç.

E son olarak da biraz ciddiyet. 21 Aralık ile ilgili (gerçekten) bilmeniz gereken 11 şeyi de sizin için sıraladık. Hadi yine iyisiniz küçük tırtıllar.

Aralık denince aklımıza kış, kar, yeni yıl tatili, kayak ve yılbaşı piyango bileti gibi, algıda seçiciliğimize göre pek çok farklı çağrışım gelir. Bu çağrışımlardan bir tanesi, 21 Aralık en uzun gece olduğunu hatırlatan bir çağrışımdır. Aynı zamanda yılın 355’inci günü olan 21 Aralık tarihinde kuzey yarımkürede yılın en uzun gecesi, dolayısıyla da en kısa gündüzü yaşanmaktadır. Günümüz kuzey insanı için bunun tecrümesi çoğu zaman tüm kış olduğu gibi gecenin kör karanlığında uyanmak, hava henüz aydınlanmamışken işe varmış olmak ve yine karanlıkta işten eve gelmek anlamına geliyor. Sevgili Y kuşağını oldukça derinden etkileyen 21 Aralık tarihine isterseniz biraz da bilimsel ve olgusal açıdan bakalım. İşte karşınızda 21 Aralık özellikleri hakkında bilmeniz gerekenler.

  1. Kışın başlangıcını kutlama

Kuzey yarımkürede en uzun gece olan 21 Aralık, pek çok kültürde resmi olarak kışın başladığı tarih olarak nitelendirilir. 21 Aralık gündönümünü kutlamak amacı ile farklı ülkelerde ziyafetler, kutlamalar ve festivaller gerçekleştirilir.

  1. En uzun gece, en uzun gündüz

Yine kuzey yarımkürede yılın en uzun gecesi yaşanırken, 21 Aralık güney yarımkürede yılın en uzun gündüzünün yaşandığı tarihtir. Özetle biz Kuzeyliler karanlıkta makyaj yapar ve kravat bağlamaya çalışırken canımızın içi Güneyliler aydınlık evlerinde güneş gözlüklerini takıp kahvelerini içmekte ve çikolata kaplı çilek yemektedirler.

  1. Uzaya gitmek için güzel bir gün

Biraz da ‘tarihte bugün’: 21 Aralık 1968 tarihinde Apollo 8 uzay gemisi uzaya fırlatılmıştır. Gemi ilk ay yüzeyi üzerinde inilebilecek yerler keşfetmiş, o zamana kadar aya en çok yaklaşan gemi olmuş ve ay etrafında 10 tur dolandıktan sonra başarılı bir şekilde Dünya’ya geri dönmüştür.

  1. 21 Aralık hangi burca denk geliyormuş?

En çok merak edilen sorular arasında “21 Aralık hangi burç?” yer alıyor. Hemen imdadınıza yetişelim: 21 Aralık tarihinde doğan çetin cevizler yay burcu oluyor. Ne dersiniz, özgürlüklerine düşkün olmalarını yılın en uzun gecesinde doğmuş olmalarına bağlayabilir miyiz?

  1. Koca bir gün değil; sadece bir an

Her ne kadar 21 Aralık güneşin ekvator çizgisinden en uzak bulunduğu zaman dilimini temsil etse de, aslında bu zaman dilimi bir tam günden değil, güneşin tam olarak oğlak dönencesi üzerinde bulunduğu andan ibarettir. Mesela 21 Aralık 2016 tarihinde bu an, evrensel saate göre saat 10:44’te gerçekleşecektir.

  1. Bazen 21 Aralık, bazen değil!

21 Aralık günü meydana gelen gündönümü, aslında farklı tarihlere de denk gelebilmektedir. Her ne kadar bu değişim oldukça nadiren meydana gelse de, 21 Aralık olarak bildiğimiz doğa olayı bazı durumlarda 20, 22 ya da 23 Aralık’ta da yaşanabilmektedir. Örneğin 1903 yılında kuzey yarımkürede en uzun gece 23 Aralık’ta yaşanmıştır ve bu olayın 2303 yılında yine 23 Aralık tarihine denk gelmesi beklenmektedir.

  1. Güneşin konumu

21 Aralık tarihinde güneşin konumunu merak edenleri hemen aydınlatalım: Bu tarihte güneş, Dünya’dan göründüğü üzere olabildiği en kuzey noktada konumlanır ve oğlak dönencesinin adeta üzerinde asılı durur gibi bir hal alır. 21 Aralık olayının aynı zamanda “gündönümü” olarak bilinmesinin sebebi de tam olarak budur. 21 Aralık gece gündüz saatleri ise doğal olarak meridyen ve zaman dilimlerine göre değişiklik göstermektedir.

  1. Bilimsel olarak kışın başlangıcı

Sadece farklı kültürler değil, kuzey yarımkürede bulunan astronomi uzmanları ve bilim adamları da 21 Aralık tarihini resmi olarak kış mevsiminin başlangıcı kabul eder. Yine bilim insanlarına göre bu mevsim, Mart ekinoksu ile sona erer ve ilkbahara geçiş yapılmış olur.

  1. Meteorologlar öyle demiyor yalnız…

Öte yandan meteoroloji uzmanları için 21 Aralık en uzun gece dışında bir anlam taşımaz; zira kendileri kış mevsiminin resmi başlangıcı olarak 1 Aralık’ı saymayı tercih ederler.

  1. Mavi Noel

Kimi batılı Hristiyan kültürleri arasında 21 Aralık aynı zamanda Mavi Noel olarak anılır ve kutlanır.

  1. Bir diğer gündönümü: 21 Haziran

Kuzey yarımküre için en uzun gece 21 Aralık tarihinde gerçekleşirken, en uzun gündüz 21 Haziran günü meydana gelir. Bu da çok sevgili ve nazlı Y kuşağımız için bol bol güneş, bol bol aydınlık, kahve ve çikolata kaplı çilek demek!

Dünyanın en uzun bloğunun sonuna gelirken, biraz da kendimizden bahsedelim. Hem de kendi ağzımızdan.

Arkadaşlar, benim adım Yunuscan! Yunus Can değil!

Sürmenaj nedir bilir misiniz arkadaşlar? TDK’ nın yaptığı tanıma göre sürekli ve aşırı zihinsel çalışma yapanlarda görülen bitkinlik, yorgunluk durumu; bilmem içinde bulunduğumuz gaflet, dalalet ve hıyaneti anlatabiliyor muyuz? Kelimelerin kifayetsiz, Kerime’ lerin ise zaman azaldıkça acımasızlaştığı anlara gelmiş bulunmaktayız. Nasıl ki mahkemelerde belli meslek gruplarına mensup kişilerin, belli bir yıldan sonra ifadesine başvurulamazsa, şu dakikadan itibaren ben de yazdıklarımdan mesul tutulamam bence. Parmaklarıma giren kramplardan mı yoksa gözlüğümü unutmam kaynaklı, dönen başımdan mı dem vursam bilemedim. Tükettiğim kahve ile bir taburu ayıltabilecek kafein, an itibarıyla vücudumda deveran etmekte. Bu haldeyken bile yakınmadan edemeyeceğim bir konu olan, yazarken bize konulan kelime sınırını tamamlamak için yapılan küçük bir şark kurnazlığından bahsetmek istiyorum, hem de isim vererek. Kerime’nin bulduğu kelime sayısını arttırma metodu ile artık ismim Yunuscan olarak değil Yunus Can olarak anılmakta. Diyeceksiniz ki, ne var bunda? Dışarıdan davulun sesi hoş gelmekte lakin dışı sizi, içi beni yakmakta olan bu durum, ismimde olduğu gibi, karakterimde de bölünmeye sebep oldu. Eskiden yekpare bir bütün olarak çalışan zihnimin, artık bir kısmı “kalk gidelim” derken, diğer kısmı “otur oğlum, gidip ne yapacaksın” diyebiliyor. Haydi buyurun cenaze namazına! Karakterlerim arasında çıkan kavgalar neyse ki, barışçıl olan ben tarafından, itidalli bir biçimde bertaraf ediliyor da olay büyümüyor. Bunun hesabını kim verecek Kerime? Buradan yetkililere soruyorum, bu mobbing değil de nedir? Mesleki dezenformasyon bir yere kadar ama artık bu nedir arkadaş yaa? İşin şakası bir yana bu kadar uzun bir yazıyı yazmak, beni ve ekip arkadaşlarımı oldukça zorlasa da sonucunda sizlere ulaşmanın değeri, paha biçilemez arkadaşlar. Bizler hem yazarken hem de yazdıklarımızı okurken en az yorulduğumuz kadar eğlendik. Umarım sizler de yazının sonuna kadar bize dayanıp, ettiğim bu teşekkürleri görebilirsiniz. Bunu hep söylemek istemişimdir ama ancak yazmak nasip oldu: Esen kalın…


Herkese selamlar.

Eğer Dünya’nın en uzun bloğunu okumaya buraya kadar devam ettiyseniz, öncelikle size büyük büyük şükranlarımı iletiyorum. He ben kim miyim? Ben Tuğçe. Buraya kadar okuduğunuz çoğu iğrenç espri de malesef bana ait.

Yaklaşık 24 saatir neredeyse üç saat uyuyarak “Nasıl daha iğrenç espri yapabilirim acaba?” diye düşündüm. Şaka şaka.

Dün ekip arkadaşlarımız toplantıda “Dünyanın en uzun bloğunu yazacağız, arkadaşlar” dediğinde, önce çok sevindim, fikir baya enterasan gelmişti çünkü. “Eee biz bunu Guinness’e de koyarız abi…” “Acaba Guinness bize ne kadar öder?”… “Eğer toplu ödeme yapsa, biz parayı 6’ya bölsekkk…”, “Ekipten bir iki kişi eksilse aslında elime daha çok para geçer” filan diye kafamda konuşurken, Anastasya’nın “yarın öğlene bitmiş olması gerekiyor” cümlesiyle kendime geldim. Ne demek yarın! Ne demek yarın öğlen! diye içimden isyan etmeye başladım.

Neticede bir öğlenden ertesi gün öğlene kadar bu yazıyı tamamladık. Yazarken inanılmaz güldük, inanılmaz eğlendik. Arada, değerli Uğur Bey’in “Kaç oldu kaç?” diye odadan içeri girip, maç skor takipçisi edasıyla neşemize neşe katmasını da atlayamam elbette. Belki neşemize neşe değil de neşemize stres de katmış olabilir. Onu burada çok şey yapmayalım şimdi…

24 saattir sizler için en ilginç, en enterasan, en ilgi çekici bütün en’leri toplamaya, eğlenceli bir dille sunmaya çalıştık. Bir kusurum olduysa affola. Olacak, olacak, olacak o kadar.

Bu arada bir Oya Başar ve Levent Kırca bir de Angelina Jolie ve Brad Pitt evliliğinin bitmesi beni çok sarsmıştır.
Hayatın beni sarsıp savurduğu böyle durumlarda, enerjimin diplerde olduğu günlerde ve son 24 saatte, dinlediğim tek şarkıyı da hemen altta sizlerle paylaşıyorum. Bu şarkı; sevipte kavuşamayanlara, 500 T otobüs hattında ilk duraktan son durağa kadar ayakta yolculuk eden/edebilenlere, kötü esprilerime maruz kalan ekip arkadaşlarıma, bana, bize ve bizden olan herkese armağanım olsun.


Ben Ekin. 21 Aralık temalı en uzun blog yazısını yazmak için bütün bir gün nerdeyse ara vermeden uğraştık ve son noktaya gelip tamamladık.

Uğraşma kelimesini bilerek kullanıyorum çünkü biraz çetrefilli bir çalışma serüveni atlattık. 24 saat içinde akılımın sınırlarını zorlayıp yazının devamlılığını nasıl sağlayabilirim diye düşünmekten ne yazdığımı unuttuğum bile oldu. Ekip olarak çalıştığımız için sık sık soru sorma fırsatımı kullanarak ekip arkadaşlarımın biraz işlerine engel olmuş bile olabilirim. Çünkü blog yazısı sırasında sadece mantıklı geçişler yapabilme konusunda değil yeni fikirler bulma konusunda da zorlanmadım desem yalan olur. Haliyle kısa bir zamanda blogu hazırladığımız için ara verirken bile yazıyla ilgili konuşup yemek yemenin bile en pratik biçimini yaşamış olabiliriz.

Tabi ki bu süreç sıkışık olduğu kadar eğlenceli bir zamanı da bana kazandırdı. n11 bünyesindeki ilk deneyimim olmasının da etkilerini katarsak güzel ve tatlı insanlarla tanışıp çalışma deneyimini yaşadığım için zorlandığım kısımlar yardımlaşma ve eğlenceyle unutuldu diyebilirim. Birlikte çalıştığım tüm ekip arkadaşlarıma, fikirlerini benden esirgemeyen Anastasya’ya, Kerime’ye ve Uğur Bey’e bu güzel çalışma için teşekkürlerimi iletirim.

Tişikkirlir.


Ekibimizin ciddi ama bir o kadar da sevimli tırtılı olan ben Nihal. Bakmayın Nihal dendiğine aslında adım kısaca Nihal Gamze. Kerime’nin yazmakta ısrar ettiği gibi Gamze Nihal değil. Neyse gel gelelim 21 Aralık dünyanın en uzun bloğu projemize.

Öncelikle yapımda ve yayımda emeği geçen başta canımız, ciğerimiz, kıymetlimisss Uğur beye (ki kendisi bizi bir yemek sözü ile gaza getirmiş ve sevgili biricik Kerime’miz de Anastasya’nın delici bakışları altında yaparız ya demiştir) ve tüm ekip arkadaşlarıma, bu 24 saatlik zorlu görevi tamamlamış bulunmanın sevinç ve gururu ile şükranlarımı sunuyorum.

Bizim için zorlu ama bir o kadar da eğlenceli bir proje oldu. Öyle ki yalnızca ofisteki sandalyemizde şekilden şekile girerek değil, evde koltuğumuza yayılarak da çalışmaya devam ettik. Birbirimizi olur olmaz saatlerde, sen ne yaptın ya da hangi konudasın diye arada sorgulayarak veya tatlı tatlı atışarak geçirdik birazda.

Evde de çalışmış olabilirim ama bu demek değil ki tek başıma idim. Tabisi tek başıma değildim. Ev ahalisi de ister istemez bu furyaya dahil oldu. Öyle ki bazı videolarımı bulmamda sevgili cicişim annemde oldukça yardımcı oldu. Ve şimdi buradan ilkokul arkadaşlarıma, öğretmenime ve … Şaka şaka. Yapmayacağım böyle bir şey.

Bizi görmeliydiniz. Ekipçe kendimizi bir toplantı odasına kapattık. Hatta bir ara Uğur bizi kilitlemeye bile çalıştı ama olsun biz yine de onu çok seviyoruz. Ve şimdi dostlarım bu projeyi bitirmiş olarak, çokça rahatlama duygusu ve azıcık şımarıklık ile sizlere veda ediyorum. Kendinize çok cici bakın dostlar ve lütfen bloğumuzu okumadan önce şarjınızın tam dolu olduğundan emin olun.

Malum en uzun gece, en uzun blog…

Belki şurada en uzun blog yazısı vardır. Şuraya da bu en uzun blog yazısını yazmış olan minnoş bir ekip çizelim.

ekip

Buraya kadar okuyan herkese çok teşekkürler. Sizler birer süper kahramansınız. 

Önceki YazıSonraki Yazı