Bu hafta sizi komşu ülke Yunanistan’a götüreceğim. Haftasonunu uzatıp 3-4 günlük bir kaçamak yapmak ve Türk kahvesi mi daha güzel, Yunan kahvesi mi; Türk yoğurdu mu daha lezzetli, Yunan yoğurdu mu tartışmalarını sonlandırmak için ideal adres başkent Atina.
Atina deyince akla hemen Akropolis, Parthenon, Zeus Tapınağı gibi tarihle dolu yerler geliyor. Öncelikle hemen belirleyim Akropolis tarihi eser değil, ünlü Parthenon’un yer aldığı tepenin adı. Şehrin en yüksek tepesi aynı zamanda. Zaten Akropolis adı akros (en yüksek) ve polis (şehir) kelimelerinin birleşiminden oluşuyor. Akropolis’te en ünlüsü Parthenon olmak üzere Nike Tapınağı, Erechtheion gibi yapılar yer alıyor. Oldukça da iyi korunmuş durumdalar. Özellikle Ege sahillerinde pek çok tarihi şehir görmüş olabilirsiniz ama Atina’daki Akropolis gerçekten çok etkileyici. En az bir gününüzü buraya ayırmanızı öneririm. Bu alanı gezmek için alacağınız biletin 5 gün geçerli olduğunu unutmayınız.
Akropolis’ten çıkartılan tarihi eserleri görmek için ise Akropolis Müzesi’ni ziyaret edebilirsiniz.
Atina’daki ünlü tarihi yapılardan bir diğeri de Zeus Tapınağı. Büyük bir kısmı yıkılmış olsa da vakti zamanında ne kadar görkemli bir yer olduğunu hayal etmek hiç de zor değil. Zeus Tapınağı’na giderken yakınındaki Hadrian Kemeri’ne de uğrayabilirsiniz.
Atina’nın tarihi kısmı için son önerim ise eğer festival dönemine denk geliyorsanız Herodes Atticus Odeonu’nda bir konser izlemeniz.
Bir de Akropolis’i karşıdan görmek için en güzel yerin Lycabettus Tepesi olduğunu söylemem lazım. Bu tepeye yürüyerek çıkabileceğiniz gibi teleferikten de yararlanabilirsiniz. Hatta en güzeli teleferikle çıkıp yaya olarak inmek. Güneş batışı saatleri için güzel bir nokta.
Gelelim şehrin bugününü keşfetmeye. İlk durağınız Parlamento Binası’nın da yer aldığı Syntagma Meydanı olsun. Burası şehrin kalbinin attığı yerlerden biri. Bir de üstelik açık hava sinemasına denk gelirseniz değmeyin keyfinize. Syntagma Meydanı’na gittiğinizde Parlamento binası önündeki askerlerin nöbet değişimini izlemeyi unutmayın. Pileli etekleri, ponponlu ayakkabıları ile oldukça enteresan bir görüntü sergiliyorlar.
Şehrin cıvıl cıvıl bir diğer noktası Monastiraki Meydanı. Burası ağırlıklı olarak gençlerin takıldığı, pek çok cafe ve barın olduğu eğlenceli bir yer. Meydanda en çok dikkat çeken yerlerden biri de Tsisdarakis Camisi. Pazar günleri Monastiraki Meydanı’nda büyük bir bit pazarı kuruluyor, pazar gezmeyi sevenlerdenseniz kaçırmayın.
Plaka ise gezmenizi önereceğim başka bir mahalle. Burası Atina’nın tarihi şehir kısmı. Yine çok sevimli cafelerle dolu bir bölge. Plaka’nın ufak bir köşesinin adı da Anafiotika. Anafi Adası’ndan getirilmiş yerlilerin yaptığı evlerden oluşan bir mahallecik. Oldukça sevimli ve fotoğraflanası. Akropolis’in eteklerinde yer alıyor.
Spor meraklısıysanız Atina’ya gelip de ilk olimpiyatların yapıldığı Panathenaic Stadyumu’nu görmeseniz olmaz. Stadyum bugün son derece modern bir halde olsa da bundan yüzyıllarca önce burada olimpiyat yapıldığını düşünmek, o atmosferi hissetmeye çalışmak çok etkileyici.
Günü bitirmeden önce ise atın kendinizi bir tavernaya, Yunan müzikleri eşliğinde sirtaki yapanları izleyin, hatta bir kaç kadeh uzo’dan sonra onlara eşlik etmeye başlayın. Yemekler bizim alışkın olduğumuz Ege mutfağına çok benzer ama barbunun, ahtapotun, musakkanın tadına bir de Atina’da bakmak lazım, ne dersiniz?
Atina, hem kültür turizmi hem de deniz turizmi için olanak sağlayan bir şehir. Şehir merkezinden tramvay veya otobüslerle ulaşılabilecek plajlar mevcut. Vouliagmenis, Alimos, Glyfada veya Varkiza plajlarından birini seçip öğleden sonralarınızı suda serinleyerek de geçirebilirsiniz.