Valparaiso: Bir Kültür Başkenti

Valparaiso

Valparaiso ya da günlük kullanımdaki adıyla Valpo, Şili’nin en güzel şehirlerinden birisi. Santiago’dan sonra ülkenin en büyük şehri. Donanmanın merkezi ve Kültür Bakanlığı gibi bazı bakanlıklar burada yer alıyor. Geçmişte de oldukça önemli bir şehirmiş. 19. yy’da Atlantik okyanusundan Pasifik Okyanusuna giden gemiler için ana duraklardan biriymiş. O dönemde pek çok Avrupalı göçmen de buraya yerleşmiş. Parlak döneminde Latin Amerika’nın en eski borsası, Şili’nin ilk kütüphanesi burada kurulmuş. Şehrin merkezinde hala pek çok görkemli bina var.

Asansör
Günümüzde ise sanatçılarla dolu, bohem bir şehir. 2003 yılında Şili’nin Kültür Başkenti ilan edilmiş. Denizin hemen yanında yükselen bir tepenin üzerinde yer alıyor şehrin büyük kısmı. Bu yüzden de pek çok asansör var şehirde. İsimleri her ne kadar asansör olarak geçse de bu ulaşım araçlarının bir tanesi, Cerro Polanco hariç hepsi füniküler aslında. En eski asansör 1883 yılında yapılmış. Bazıları baya bakımsız durumda olsa da asansörlerin çoğu günlük yaşamda ulaşımın bir parçası. Asansör kullanmak yerine delice merdiven de çıkılabilir tabi. Pablo Neruda Valparaiso için “Bu şehrin bütün merdivenlerini dolaşırsanız dünyayı gezmiş olursunuz.” demiş.

Asansör

Şehrin en güzel kısmı Cerro Bellavista denen bol yokuşlu mahallesi. Burası duvar resimleri ile dolu bir açık hava müzesi. Adı “Museo a Cielo Abierto” olarak geçiyor. Yine Cerro Bellavista bölgesinde mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri de Pablo Neruda’nın Şili’deki 3 evinden biri olan La Sebastiana. Çok dik bir yokuşun tepesinde yer alıyor ve çok güzel bir manzarası var. Evin odalarında attığınız her adımda Pablo Neruda’nın hayata bağlılığı, keyfine düşkünlüğünü, estetiğe verdiği önemi hissediyorsunuz. Küçük dokunuşlarla çok estetik bir ev yapmış. Örneğin evin yapıldığı dönemde Şili’de banyo döşemesi için sadece 3 renk karo satılıyormuş. Yeşil, mavi ve beyaz. Neruda bunları düz bir şekilde döşetmek yerine üç rengi birden kullanıp karoları çapraz yerleştirtip çok keyifli bir banyo yaratmış.

Duvar Resmi
Valparaiso yemek konusunda da insanı kendinden geçirtebilecek bir yer. Çok ucuza muhteşem deniz ürünleri yemek mümkün. Her çeşit deniz ürünü ile dolu bu şehrin en ünlü yemeği ise “chorillanas”. Bu yemek bol miktarda patates kızartmasının üzerine konan soğan, yumurta ve baharatla sotelenmiş biftekten oluşuyor. Eskiden denizcilerin az malzemeyle çok enerji almak için yedikleri bir yemekmiş. Chorillanas’I denemek için gidilebilecek en güzel yer ise bu yemeği bulan restoran “J Cruz M Museum Casino Social”. Çok salaş ve çok eski bir yer. Duvarları gelenlerin yazdıkları notlar ve tarihi fotoğraflarla dolu.

Chorillana
Valparaiso’da mutlaka denemenizi önereceğim bir de içki var, “terromoto”. Deprem anlamına geliyor, içenlerde deprem etkisi yarattığı için bu adı vermişler. Beyaz şarap, rom ve ananaslı dondurma ile yapılıyor. Masaya bir sürahinin içinde dev bir dondurma topu ile geliyor.

Terremoto
Valparaiso’da kahve içerken bir tane El Mercurio de Valparaiso gazetesi bulun ve İspanyolca bilmeseniz de sayfalarını çevirin. Dünyanın en eski İspanyolca gazetesi olur kendisi.

Valparaiso’nun hemen 10-15 km ilerisinde ise Santiagoluların yazın haftasonu kaçamağı yaptığı Vina del Mar yer alıyor. Denizle iç içe olmasıyla çok huzurlu bir şehir. Adeta Valparaiso İzmir, Vina del Mar ise Karşıyaka :) Vina del Mar’a yolunuz düşerse günü sadece deniz, kum, güneşe ayırmak yerine Flock Museum’a da uğramanızı ya da en azından önünden geçmenizi tavsiye ederim. Burada Paskalya Adası’ndaki ünlü “moai” heykellerinden bir tanesi yer alıyor. Şili’de anakarada görebileceğiniz tek “moai” heykeli bu.
Vina Del Mar
Santiago’nun metropol havasından sonra Valparaiso ve Vina del Mar keyif içinde vakit geçireceğiniz, belki de sizi zamanda bir yolculuğa çıkartacak bir güzergah olacak.

Şehir ile ilgili bilgileriniz ya da fikirleriniz varsa yorum bölümünde bizimle paylaşabilirsiniz. :)

 

Şehirleri tanımaya devam edelim, işte Patagonya’da Bir Cennet: Puerto Madryn! :)

Önceki YazıSonraki Yazı