Çikolataları, peynirleri ve saatleri ile gönüllerde taht kuran İsviçre’nin başkenti Zürih suyla içiçe olması ve rengarenk sokakları ile son derece güzel bir şehir. Gastronomi tutkunları içinse mutlaka uğranması gereken bir durak.
Zürih malun göl kenarında yer alıyor, bir de bu göle bağlı olan nehirler şehrin içinden geçiyor. Nehirlerin üzerinde pek çok köprü kurulmuş. Bu köprüler şehrin estetiğini daha da bir güzelleştiriyor. Su kadar su sadece şehri güzelleştirmekle kalmamış, bir çok aktivite yapılmasını sağlamış: yüzebilir, tekne turu yapabilir, hatta paddleboard kiralayıp eğlenebilirsiniz.
Şehrin katedralinin adı Grossmünster. İki kuleli yapısı ile oldukça dikkat çekici. Ufak bir ücret karşılığında kulelere çıkabiliyorsunuz. Buradan şehrin manzarası oldukça güzel.
Şehirde gezilebilecek diğer kiliseler ise Fraumüster ve St. Peter’s kiliseleri. Bu iki kilise de genel olarak Avrupa’da gördüğümüz kiliselerden farklı. Oldukça sadeler. Protestanlığın yükselişe geçtiği dönemde bu kiliseler sadeleştirilmiş, günümüzdeki haline benzemiş. Daha sonra Fraumünster kilisesi’ne Belaruslu sanatçı Marc Chagall’ın 97 yaşındayken yaptığı, 5 vitray eklenmiş. St. Peter’s kilisesini özel yapan şey ise saat kulesinin dev saatleri.
Zürih seyahatiniz sırasında ülkenin tarihi ile ilgili bilgi almak isterseniz İsveç Milli Müzesi’ni, modern sanat eserlerini görmek için ise Kunsthaus yani modern sanat müzesini gezebilirsiniz. Enteresan bir müze gezmek isterseniz de Beyer Saat Müzesi’ne gidebilirsiniz. Dünyanın en önemli saatleri bu müzede sergileniyor. M.Ö. 1400’lü yıllardan günümüze kadar zamanı ölçmenin 3000 yıllık tarihi hakkında da pek çok bilgi edinebileceğiniz bir yer.
Şehirde sokak sokak dolaşmak da son derece keyifli. Eski şehir bölgesi alışveriş yapabileceğiniz hoş dükkanlar ve dünyanın her mutfağının örneklerini bulabileceğiniz restoranlarla dolu. Biraz alışveriş, hoş bir yemek, üstüne sıcak çikolata, sonra tekrar sokaklarda kaybolma. Zürih rutininiz bu olabilir. İsviçre’nin ünlü yemeği peynir fondüyü de bu restoranlardan birinde tadabilirsiniz. Ne yazık ki İsviçre pahalı bir ülke ve restoranlar da bu durumdan nasibini almış. Bu arada, şehri yürüyerek gezebileceğiniz gibi ücretsiz bisiklet kiralama seçeneğini de değerlendirebilirsiniz.
Vejetaryenleri sevindirecek bir haberim var. Guinness Rekorlar Kitabı’nda da yer alan, dünyanın en eski vejetaryen restoranı Zürih’te, adı Hiltl. Burada sebze yemekleri arasında kendinizi kaybedebilirsiniz. Hem açık büfe servis hem de al a carte seçenekler mevcut.
Gelelim çikolata meselesine… İsviçre söz konusu olunca beni en çok heyecanlandıran şey çikolata. Zira vaktiyle İsviçre’den 14 kilo çikolata alıp dönmüşlüğüm var. :) Şehirde bir sürü çikolata dükkanı var. Bunların bir kısmının önünde promosyon olarak çikolata dağıtılıyor. Gezerken arada bu çikolatalardan faydalanmak lazım. Şehrin en iyi çikolatacılarından biri ise Sprungli. Çikolata konusu dükkanlarla bitmiyor. Ünlü çikolata firması Lindt fabrika gezisi imkanı da sunuyor. Fabrika gezisi sırasında hem pek çok çikolata yiyebilir hem çikolata yapım aşamalarını öğrenebilir ve çikolata hakkında kısa bir film izleyebilirsiniz.
Şehirde ve yakınlarında tırmanılabilecek güzel yerler de var. En kolayı teleferikle Felsenegg’e çıkmak. Buradan şehri izlemek, yürüyüş yollarında gezinmek oldukça keyifli. Hatta Felsenegg’den Uetliberg’e trekking yapabilirsiniz. Kendinizi Heidi çizgi filmindeymiş gibi hissetmek istemez misiniz? Uetliberg’de ayrıca bisiklet yolları ve 30 metrelik bir gözlem kulesi de var. Manzara da yine bir harika.
Son olarak bir notum da edebiyat tutkunlarına. Dünyanın okunması en zor kitaplarından biri olan ünlü Ulysses’in yazarı James Joyce’un mezarı Zürih’te yer alıyor. Ziyaret etmek için Fluntern Mezarlığı’na gidebilirsiniz.