“Yeniden doğuş” anlamına gelen Rönesans’ın aslında çok daha derin anlamları vardır. İnsanlık tarihi ve insan belleğindeki yeri hayli fazla olan Rönesans, Avrupa tarihinde Ortaçağ’ı takip eden dönemin adıdır. Rönesans döneminde, Avrupa toplumunu klasik öğretilere yeniden dönüp yorumlarken, dünyayı keşfederken ya da dil, kültür ve bilim alanında gelişmeler kaydederken izlemek mümkün. Rönesans dönemi köklerini İtalya’dan almakta ve 14. yüzyıl ile 17. yüzyıl arasındaki zaman dilimini kapsamaktadır. Modern tarihe doğru bir sıçrama tahtası olarak düşünülebilecek bu dönemde, günümüzde bile başarılarına erişilememiş önemli sanatçılar da yaşamıştır. Rönesans dönemi ressamları da işte bu sanatçılardan. Tüm bu tarihsel, toplumsal ve kültürel değişimde yerini alan Rönesans ressamları insanlığın kültürel mirasına önemli ve unutulmaz eserler bırakmışlardır.
Rönesans döneminin önde gelen ressamlarını ve eserlerini incelediğimiz bu yazıda en az birkaç tanesinin hafızanızda kalmasını sağlayabilirsiniz!
Rönesans Dönemi Ressamları Deyince İlk Akla Gelen: Leonardo da Vinci
Rönesans dönemi ressamları deyince ilk akla gelen isim olan Leonardo da Vinci’yi duymayanınız yoktur elbette. O meşhur Mona Lisa tablosunda imzası bulunan isim hani! Üstelik yalnızca ressam olmayan Leonardo da Vinci aynı zamanda bir mimar, müzisyen, bilim insanı, mühendis, jeolog, mucit, yazar, botanikçi, matematikçi, heykeltıraş ve haritacı… Adeta on parmağında on marifet bulunan Da Vinci, dünyaya gelmiş en yetenekli ressamlardan ve en yetenekli kişilerden biri olarak kabul edilmektedir. Rönesans sanatını doruklara taşımış olan Leonardo da Vinci, yalnız sanat yapısına değil, farklı alanlardaki araştırmalarıyla da dünyanın en büyük dehalarından biri olarak kabul edilmektedir.
Bilinen ilk eseri Arno Vadisi Manzarası olan Da Vinci’nin diğer önemli eserleri ise; Meryem’i ve İsa’nın geleceğini müjdeleyen Cebrail’i tasvir ettiği The Annunciation (Müjde), İsa’nın vaftiz törenini ve arınmasını anlatan eseri The Baptism of Christ (İsa’nın Vaftizi), teknik, üslup ve anlayışın mükemmel uyumu olarak görülen eseri Portrait of Ginevra de Benci (Ginevre de Benci’nin Portresi) gibi eserlerdir. Sanatçı; Portrait of Ginevra de Benci eserde Hollandalı ressamların yaptığı gibi üç çeyrek yüz denen tarzı tercih etmiştir. Bu tarzdaki portrelerde hem iki gözü hem de yüzün yanındaki açıyı görebiliyoruz.
Ve ressamın en ünlü eseri olan La Gioconda (Mona Lisa) aynı zamanda en çok sansasyonel olaya maruz kalan eseridir. Yıllarca Napoleon’un yatak odasının duvarını süsleyen bu tablo, daha sonra götürüldüğü Louvre Müzesi’nden çalınmış ardından 2 yıl sonra İtalya’da bulunmuştur. Mona Lisa tablosundaki modelin kim olduğu hala aydınlatılamamıştır. Model hakkındaki en güçlü tahmin ipek tüccar Francesco del Giconda’nın karısı olduğudur. Ayrıca bu tablonun da Vinci’nin daha önce başlayıp yarım bıraktığı Isabelle d’Este’nin resmi olduğu da düşünülmektedir. Çünkü bu resmin taslaktaki hali ve Mona Lisa bazı benzerlikler göstermektedir.
Resimde hava perspektifi tekniğini uygulamış olan sanatçı, silikleşen peyzajın giderek uzaklaşmasıyla havayı resmetmiştir. Adeta bu dünyaya ait olmayan peyzajla önündeki figür arasında oluştuduğu kontrast ile metafizik bir ortam yaratan Da Vinci’nin bu tablosu 2005 yılında Amsterdam ve Illinois Üniversitesi’nde geliştirilen bir bilgisayar programıyla toplamda 5 ifade ile tanımlanmaktadır: %93 mutluluk, %9 küçümseme, %6 korku, %2 öfke, %1 nötr.
Ayrıca Mona Lisa, Leanordo da Vinci’nin kendi portresiyle de birebir aynıdır. Bu yüzden aslında bunun kendi otoportresi olduğu da söylenenler arasındadır.
Pek Çok Sanatçıya İlham Kaynağı Olmuştur: Michelangelo
Batı sanatının gelişiminde önemli bir role sahip olan Michelangelo, aynı zamanda mimar, şair, heykeltıraş ve mühendistir. Kendine has görkemli bir üsluba sahip olan sanatçı, kendisinden sonra gelen pek çok ressam tarafından taklit edilmiştir. Maniyerizm akımının doğuşu da böyle gelişmiştir.
Günümüzün en önemli ikonlarından biri olan “Yaratılış”ı betimlediği Adem’in Yaratılışı eseri, tasviri en güçlü şekilde yansıtan eserlerdendir. Resimde Tanrı’nın parmağı ile Adem’in parmağının birleşmek üzere olduğu nokta resmin tam ortasına denk gelmektedir. Bu kısım yeryüzü ile gökyüzünüm birleştiği alandır.
Michelangelo’nun bu tabloda kullandığı teknik o kadar güçlüdür ki; Tanrı’nın biraz sonra Adem’in parmağına dokunarak ona can vereceğini ve Adem’in bedeninin canlanıp ayaklanacağını hissederiz.
Sanatçının diğer önemli eserleri ise; Sistine Şapeli’nin duvarlarına yapılmış olan ve kıyamet gününü anlatan The Last Judgement (Son Yargı) ve Sistine Şapeli Tavanı’dır. Bu şapel, papalık tarafından önemli kilise ayinleri ve papa seçimlerinde kardinallerin toplantı yeri olarak kullanılmıştır.
Sayısız Eserde İmzası Bulunur: Raffaello Sanzio
Rönesans dönemi ressamları arasında adı daima Michelangelo ve Da Vinci ile birlikte anlan Raffaello yani en bilinen şekliyle Rafael’dir. Kısa yaşamı süresince pek çok önemli esere imza atan Rafael’in en büyük başyapıtlarından biri The School Of Athens (Atina Okulu)’dir. Bu eser günümüzde Vatikan Müzeleri içinde yer alan Papalık Odaları’ndan Stanza della Segnatura’nın bir duvarını kaplamaktadır. Atina Okulu, İtalyan Rönesansı’nın klasik ruhunu en somut haliyle yansıtan eserlerden biridir. Resimde Rönesans’ın temel aldığı Klasik Yunan medeniyenin en ünlü filozof ve bilim adamlarını bir araya toplayan Raffaello, geri planda ise düşünülenin aksine Klasik Yunan mimarisinden çok Roma dönemi mimari elemanları içeren bir bina resmetmiştir.
Ayrıca resimde yer alan 59 figür de rastgele yerleştirilmemiştir. Resmin sol tarafında müzik ve aritmetik ile ilgilenenler, sağ kısımda geometri ve astronomiyle ilgilenenler, orta kısımda ise bu bilim dalları ile erişilmiş ve yüksek seviye bilgi üzerine çalışan bilim adamları/filozoflar yer almaktadır. Ayrıca eserdeki tüm figürlerin anlamı ve hikayesi bulunmaktadır. Sanatçının diğer önemli eserleri; İsa’nın başkalaşımını anlatan Başkalaşım ve ölmeden önce kendi elleriyle tamamladığı son eseri olan Sistine Madonna (Sistin Metyemi) isimli eserdir.
“Köylü”, “Baba” ve “Yaşlı” Lakaplarının Sahibi: Pieter Brueghel
Rönesans dönemi ressamları arasında yer alan Hollandalı Pieter Brueghel (resimlerini Bruegel olarak imzalamıştır) hayatını resmetmeye adamış önemli sanatçılardan biridir. Eserlerinde ağırlıklı olarak köylüleri ve onların gündelik yaşamlarını anlatan Pieter Bruegel, bu tavrı sebebiyle “köylü” lakabı almıştır. Bunun yanı sıra “baba” ve “yaşlı” gibi lakapları olduğu da bilinmektedir.
Pieter Bruegel’in ilk imzalı ve tarihli yağlı boya eseri Landscape With Christ Appearing To The Apostles At The Sea Of Tiberias (Celile Denizi Kıyısında İsa’nın Havarileri’ne Görünmesi) isimli eserdir. Bunun yanı sıra bir manzara ressamı olan Brueghel’in manzaraları hem 16. Yüzyıl Flaman hem de Tizino ve Venedik manzara ustalarının geleneğini aşmaktadır. Manzara sanatını yeni boyutlara taşıyan Brueghel’in aynı zamanda kendine has temaları ve üslubu da bulunmaktadır.
Yazarın diğer önemli eserleri; aç gözlülüğü, zinayı ve oburluğu eleştirdiği ve köylü yaşantısının belli bir anını açık bir şekilde gözler önüne serdiği The Peasant Dance (Köylü Dansı), aletler, yapılar ve giysiler gibi unsurları inanılmaz bir detaycılıkla anlattığı eserlerden biri olan Haymaking ve bilinen son eseri olan The Storm At Sea (Fırtınalı Deniz)’dir.
Brueghel’in yeteneği ve ne kadar farklı bir tarza sahip olduğu 16. Yüzyıldan 19. Yüzyıla kadar tam olarak anlaşılamamıştır. Onun büyük özenle yaptığı aristokrat koleksiyoncuların depolarındaki tabloları ortaya çıkmaya başladıkça Brueghel’in dehası ve kıymeti daha iyi anlaşılmıştır.
“Küçük Yıldızlar Arasında bir Güneş”: Tiziano Vecellio
Çağdaşları tarafından “küçük yıldızlar arasında bir güneş” olarak çağırılan Tiziano Vecellio, nam-ı diğer Titian, mitolojik ve dini nesnelerin yanı sıra, manzara resimleri ve portreler de çizerek çok yönlülüğüyle büyük övgüler almıştır. Bir İtalyan olan Titian’ın resim yaparken kullandığı metotlar yalnızca çağdaşlarını değil, Batı sanatının gelecek nesillerini de derinden etkilemiştir.
Rönesans dönemi ressamları arasında önemli bir yere sahip olan Tiziano’nun en önemli eserlerinden biri Assumption of The Virgin (Meryem’in Göğe Çıkışı) adlı eserdir. Geniş ölçülerdeki bu mihrap resmi Meryem’in öldükten sonra mezarından yükselip cennete kabul edilmesi ve taçlandırılmasını anlatmaktadır. Eserde Meryem’in çarpık duruşu, 6.90 m x 3.60 m’lik boyutları ve kahramanvari ölçülerdeki figürler dönemde adeta şok etkisi yaratmıştır. Tiziano bu eseri uzak bir noktadan geniş bir perspektif kullanarak tasarlamıştır. Tiziano’nun amacı 100 metre uzaklıktan bile eserin dikkat çekmesini sağlamaktır. Resmin boyutu ve denge içinde resmedilmiş katmanları seyirci üzerinde farklı noktalardan ve farklı açılardan bile bakıldığında aynı kalıcı etkiyi bırakmasına imkan sağlamaktadır.
Resmin orta kısmında canlı kırmızı elbisesi ile Meryem şaşkınlık ve sevinç içinde göklere yükseltilmektedir. Meryem burada bir bulut kümesinin üstündedir ve melekler tarafından yukarı itilmektedir. Yani İsa’nın kendi gücü ile göğe çıkışının aksine Meryem yükseltilmekte, göklere kabul edilmektedir.
Sanatçının diğer önemli eserlerinden bazıları; Latin şiiri Catullus’un Girit Kralı’nın kızı Ariadne’nin hikayesini konu alan şiirinden yola çıkarak yarattığı Bacchus and Arıadne (Bacchus ve Arıadne), Venüs olduğu düşünülen çıplak bir kadın tablosu olan Urbino Venüsü, Baştanrı Jüpiter’in aşk maceralarından birini ele alan Diana ve Callisto’dur.