Sonbahar Ruhunu Yansıtan 10 Kitap

sonbahar kitapları

Yazın tasasız günlerine veda etmek zor olsa da mevsimler değişiyor ve sonbahar bir kez daha kapıda. Her şey yeniden dengede; gece ve gündüz, aydınlık ve karanlık. Tam da bu nedenle bazı konular üzerinde yeniden düşünmek, benliğini yeniden keşfetmek ve iç dünyaya sürükleyici bir yolculuk yapmak için harika bir zaman. Üstelik sonbahar geldiğinde heyecan verici bir kitap ve sıcacık bir battaniyeden daha rahatlatıcı pek az şey var. Dönüşüm ve değişim mevsiminde düşünce dünyanızın farklı yönlerine seyahat etmek istiyorsanız; Cadılar Bayramı ruhunu yansıtan gotik romanlardan sınıfsal çatışmalarla zenginleşen aşk kitaplarına kadar birçok edebi anlatı sizi bekliyor. 

Renkleriyle ve Temalarıyla Sonbaharı Anımsatan 10 Eser

drakula bram stoker

1. Drakula – Bram Stoker

Her sene 31 Ekim’de Cadılar Bayramı ile gelen tüyler ürpertici sonbahar atmosferini kitap sayfalarında da hissetmek istiyorsanız, bu klasik vampir masalı mükemmel bir seçim. 

“Evime hoş geldin. Özgürce gel, güvenle git. Ve getirdiğin mutluluktan bir şeyler bırak!” 

Kont Drakula, bu sözlerle 100 yılı aşkın bir süredir okuyucularını Transilvanya’daki şatosunda ağırlıyor. Drakula edebiyattaki ilk vampir değil, fakat şüphesiz en önemlilerinden biri. İrlandalı yazar Bram Stoker Rumen komutan Kazıklı Voyvoda’dan esinlenerek oluşturduğu bu karakter ile sanılanın aksine romantik bir vampirden daha fazlasını sunuyor. Okuyucuyu kendine özgü fantastik bir dünyaya davet eden Drakula, istediğini almak için şehveti tarafından kontrolsüzce yönlendirilen bir canavarı resmediyor. 

Sonbaharın kasvetli ruhunu en derin şekilde yansıtan bu klasik eserde okuyucuları şaşırtacak üç şey var. Birincisi, kitapta sanılandan daha az korku var. Bunu söylemek garip gelebilir, fakat ölüm sayısı şaşırtıcı derecede düşük. İkincisi, vampir hakkında açık seçik tasvirlere yer verilmiyor. Kitabın adı “Drakula” olsa da kitap sayfalarında kötü şöhretli kontla karşılaşmak biraz zor. Arka planda gizlenen karanlık ve musallat bir gölgeden başkası değil. Çözülmesi gereken bir gizem haline gelen Kont Drakula, kahramanların adalet arayışının odak noktasını temsil ediyor. Kitapla ilgili şaşırtıcı olan bir diğer durum ise romanın içerdiği dini ögeler. İyi ve kötü arasındaki her büyük savaş manevi bir çatışmaya dönüşerek okuyucuyu sonbaharın tam ortasında ürpertici, gizemli ve spiritüel bir maceraya davet ediyor.

bülbülü öldürmek

2.  Bülbülü Öldürmek – Harper Lee

Tekrar tekrar okunması gereken Pulitzer ödüllü klasik bir roman: Bülbülü Öldürmek. Hikayenin doruk noktası güz mevsiminde gerçekleştiği için sonbaharın ruhuna en uygun eserlerden biri olan Bülbülü Öldürmek romanı, Amerikalı yazar Harper Lee tarafından kaleme alınıyor. Çağdaş Amerikan Edebiyatı’nın klasikleri arasına giren romanın sinema uyarlaması dahi 1962’de Oscar ödülü aldı. 

Büyük Buhran sırasında Alabama’da kurgusal bir kasaba olan Maycomb’da gerçekleşen hikayenin çeşitli temaları var. Bilim ve batıl inançlar, adalet ve yargı, kadın cinselliği ve dostluk, acı ve tanrının iradesi gibi konular etrafında şekillenen Bülbülü Öldürmek romanı okuyucuyu insan davranışının köklerine götürüyor. Genç bir Alabama kadınının dramatik öyküsünü soğuk sonbahar akşamında kahvenizi yudumlarken merakla keşfetmek isteyebilirsiniz.

“Bir insanı, olaylara onun bakış açısıyla yaklaşmadan asla gerçekten anlayamazsınız… Ta ki derisinin içine girip onun içinde dolaşana kadar.”

Hikayenin genç anlatıcısı Jean Louise Scout, yaşadığı yer olan Maycomb kasabası ve insan davranışlarıyla ilgili gözlemlerini basit, gerçekçi ve derin tasvirlerle anlatıyor. Olay örgüsü merak uyandırıcı hale geldiğinde gerilim ve heyecanın da arttığı Bülbülü Öldürmek romanında aşk, nefret, mizah, acıma, zulüm ve nezaket gibi insana özgü tutumların sıra dışı bir kurguyla ele alındığını görebilirsiniz. 

vahşetin çağrısı

3. Vahşetin Çağrısı – Jack London

İngiliz yazar Jack London modern klasikler arasında yer alan Vahşetin Çağrısı romanıyla sonbahar tutkunlarını keyifli bir hikayenin keşfine davet ediyor. 1903 yılında yayımlanan roman, Buck isimli kızak köpeğinin değişen hayatını konu alıyor. Sade ve açık bir dille anlatılan bu macera dolu hikayede her yaştan insanın çıkarması gereken dersler var. 

Adaptasyon, içsel güç, otoriteye saygı ve doğa gibi temalar etrafında şekillenen romanın öyküsü bir köpeğin yaşanmışlıkları üzerinden insana önemli bir farkındalık kazandırıyor. Her insan gibi, Buck da hayatın anlamını bulma arayışıyla mücadele ederken içgüdülerini takip etmek ve toplum kurallarına uymak arasındaki çatışmayı en çarpıcı haliyle yansıtıyor. 

London’ın bu kısa eserinde o kadar büyük kavramlar ele alınıyor ki, okumayı daha kolay hale getirmenin yolu odaklanmak. İşte tam da bu sebeple serin bir sonbahar akşamında en sevdiğiniz kahveyi demledikten sonra loş bir ambiyans yaratarak zekanın, gözlemin ve dayanıklılığın gücünü daha iyi anlayabilirsiniz. Buck’ın yolculuğu onu medenileşmeye götürürken, atalarının kökleriyle bütünleşerek kazandığı neşe ve memnuniyeti tek bir kelimeyle özetlemek mümkün: Aydınlanma. 

dorian gray'in portresi

4. Dorian Gray’in Portresi – Oscar Wilde

Bir adam ve gizemli bir portre hakkındaki bu ürkütücü roman, nefis bir kasvetli sonbahar okuması. Gotik kurguyu seviyor ve kısa bir şeyler arıyorsanız, serin bir sonbahar gecesi için Oscar Wilde’ın yayımlanmış tek romanı olan Dorian Gray’in Portresi tam size göre. 

Wilde’ın bu felsefi romanı, Basil Hallward adındaki yetenekli bir ressamın portresine konu olan Dorian Gray adındaki bir karakteri takip ediyor. Şeytana uyma, esrarengizlik ve aşk temaları etrafında şekillenen roman, okuyucuyu Wilde’ın romantik estetizmiyle karşılıyor. Dorian Gray son derece muğlak bir hikaye, birçoğu onu ahlaksızlıkla suçlarken bazıları günahı cezalandıran ahlaki bir anlatım olarak görüyor.

Şeytanla anlaşma yapmanın nasıl bir şey olduğunu sürükleyici bir anlatımla sunan Dorian Gray’in Portresi aynı zamanda sanat ve yaşam arasındaki ilişkiyi de sorguluyor. Bir kişinin içsel benliği ve onu belirli tutumlara zorlayan toplumsal sözleşmeler arasındaki gerilimleri de araştıran bu roman, İrlandalı yazar Oscar Wilde’ın yaşamından izler taşıyor.

çılgın kalabalıktan uzakta

5. Çılgın Kalabalıktan Uzak – Thomas Hardy

“Çılgın kalabalığın rezil çekişmelerinden uzakta,

Onların ayık arzuları yoldan çıkmayı öğrenemedi,

Hayatın tecrit edilmiş serin vadisi boyunca, 

Kendi yollarının sessiz anlamını korudular”

Thomas Hardy’nin 1874 yılında yayımlanan Çılgın Kalabalıktan Uzak romanı, ismini Thomas Gray’in 18. yüzyılda yazdığı bu şiirinin dizelerinden alıyor. İngiliz edebiyatına ait bu eserin ana teması aşk olmasına rağmen Thomas Hardy bireysel bağımsızlık, aldatma, güven, kader, doğa ve sabır konularını da işliyor. Romanın 2015 yılında çekilen sinema uyarlaması sonbaharın havasını ve sıcak tonlarını derin bir şekilde hissettirirken ekim ayının yağmurlu bir döneminde geçiyor.

İnsanın doğal dünyayla bağlantısını ve dünyayı anlamlandırmanın önemini konu edinen bu romanda yazarın etkilendiği dönem fikirlerine rastlamak mümkün. Romantik aşklar ve evliliğin doğasındaki tehlike ve yıkımı vurgulayan Hardy, romantik ilişkilere musallat olan tutarsızlıkları ve ihanetleri ortaya çıkarıyor. Taraflardan birinin daha çok aşık olduğu ilişkilerde bu eşitsizliğin ne gibi feci olaylara yol açtığını merak ediyorsanız, Çılgın Kalabalıktan Uzak isimli romanın sürükleyici hikayesine dahil olabilirsiniz.

operadaki hayalet

6. Operadaki Hayalet – Gaston Leroux

Fransız polisiye yazarı Gaston Leroux 1910 yılında yazdığı Operadaki Hayalet romanıyla gotik kurgu sevenleri son derece ilgi çekici bir hikayenin içine çekiyor. Paris Opera Binası’nın mahzenlerinde yaşayan ve herkes tarafından bu mekana musallat olması beklenen Erik’in trajik bir aşk hikayesini konu alıyor. Kitabı okuyan herkesin kalbine dokunan bu zamansız klasik, psikolojik gerilim izleri taşıyan yönleriyle sonbaharın ruhuna uygun bir seçim olarak ortaya çıkıyor.

Operadaki Hayalet romanı görünen ve gerçek arasındaki farkın yanı sıra bu farkın anlaşılmadığı durumlarda neler olabileceğini tüm çıplaklığıyla resmediyor. Aşk, gizem ve müzik üçgeninde meydana gelen olaylar silsilesi okuyucuyu gerçek olamayacak kadar zeki, yetenekli ve saygın bir hayaletin öyküsüyle baş başa bırakıyor. Romantizm ve müziğin karanlık tarafını ortaya çıkaran bu gotik eserde tasvir edilen hayalet okuyanları büyülemeye yetiyor. 

Romanda tasvir edilen hayalet korkunç ve çirkin. Leroux böyle bir karakter yaratarak güzellik algısını ve onun aşkla ilişkisini düşündürmeyi amaçlıyor. Sevginin ve güzelliğin bazı bireylerden mahrum bırakıldığı bir dünyayı resmederek bunun sonuçlarını mükemmel bir edebi dille anlatıyor. Kimileri bunu ‘insanlar başkalarını sevmeye zorlanmalı mı?” şeklinde yorumlayabilir; ancak yazarın yapmak istediği tam olarak bu değil. Aksine, Leroux tüm dünyaya savaş açarken bile takmamız gereken maskeler hakkında sofistike bir yorum yapıyor. Operadaki Hayalet romanı gotik estetiği nedeniyle değil, güzelliği ve aşkı ürkütücü bir şekilde ele almasıyla öne çıkıyor. Serin bir sonbahar akşamında karanlık bir dünyanın tematik derinliğine dahil olmak isterseniz, bu romanı okuyabilirsiniz.

gurur ve önyargı

7. Gurur ve Önyargı – Jane Austen

İngiliz yazar Jane Austen’ın 1813 tarihli klasik romanı Gurur ve Önyargı, sonbaharda romantik bir kurgunun içine gizlenmiş satirik ögeler keşfetmek isteyenlerin sevebileceği türden bir kitap. 18. yüzyıl toplumunu ve toplumun kadınlara yüklediği beklentileri hicveden bu töre komedyası Bennet kardeşlerin romantik karmaşalarını takip ediyor. 

Romantik bir komedi şeklinde ilerleyen Gurur ve Önyargı romanı, aşkın toplumsal yansımaları hakkında hem dönemin kavrayışına hem de geleceğin anlayışına ışık tutuyor. Roman karakterleri arasında aşkın farklı formlarını görebileceğiniz bu sürükleyici edebi anlatım, ilk görüşte aşktan karasevdaya kadar ikili ilişkileri mizahi bir dille ele alıyor. Tabii ki Austen’in diğer birçok kitabındaki gibi aşırı çekici insanlara karşı aşık olmaya karşı üstü kapalı bir uyarı da yer alıyor.

Gurur bir noktaya kadar son derece makul bir tutum, ancak kontrolden çıktığında insan mutluluğunun önüne geçiyor. Austen’ın tam olarak bunu yansıttığı romanında aşırı gururun ne derece maliyetli olabileceğini heyecan verici bir olay akışı içinde okuyabilirsiniz. Üstelik, yazar bunu karakterler aracılığıyla sınıfsal temellere dayandırarak bu kavrama farklı bir perspektiften yaklaşıyor.

Kitabı belki de en ilgi çekici kılan şey ise yazarın önyargıyı çağdaş bir biçimde yansıtma şekliyle ortaya çıkıyor. Irk veya cinsiyet temelli önyargılardan ziyade anlık yargılamalar ve kavramlarla ilişkili dünya yaratan Austen, sağduyunun önyargısını faydalı bir araç olarak görürken kontrol edilemez olanları mutsuzluğun sebebi olarak sunuyor. Okuyucuyu farklı edebi tekniklerle karşılayan Gurur ve Önyargı romanı, karakterlerin düşünce dünyasına yolculuğa çıkarıyor. Hayata karşı yeni bir bakış açısı kazanmak ve sonbahar mevsiminde sürükleyici bir anlatı okumak istiyorsanız, Jane Austen’ın bu klasik eserine mutlaka göz atın.

çavdar tarlasında çocuklar

8. Çavdar Tarlasında Çocuklar – J. D. Salinger

“Hayat bir oyundur evladım. Hayat, kurallarına göre oynanan bir oyundur.”

Mevsimler değişirken, yaz sona ererken kim biraz karamsar hissetmedi ki? Salinger’ın 1951 yılında yayımlanan Çavdar Tarlasında Çocuklar isimli klasik romanının başlıca temaları arasında masumiyet, ölüm, cinsel kargaşa, gerçek ve yapay kavramları yer alıyor. 1950’lerde Pensilvanya’da geçen hikayenin kahramanı ise dünyanın aşk ve sefalet boyutları arasında sıkışıp kalmış son derece hassas bir genç olan Holden Caulfield. 

Salinger, roman boyunca okuyucuya Holden üzerinden kalıcı bir yaşlanma korkusu mesajı veriyor. Olgunluğun ve yaşlanma sürecinin tutarlı bir şekilde reddedilmesi olarak okunması gereken bu romanda sosyal izolasyonun rahatsız edici etkilerini gözlemlemek de mümkün. Amerikalı yazar Salinger, anlatıcı bakış açısıyla sunduğu bu romanında geçmişe bakarak okuyucuya alaycı ve yargılayıcı bir tonla kendi hikayesini anlatıyor.  

Sonbaharın ruhunu en ince ayrıntısına kadar hissederken sembolik ögelerle desteklenmiş müthiş bir kurgu arıyorsanız, Çavdar Tarlasında Çocuklar kitabını daha önce okumuş olsanız bile tekrar keşfedebilirsiniz. 1951 yılında yazılmış olmasına rağmen, özellikle gençlerin kitaptaki çeşitli temalarla ilişki kurması muhtemel. Bu özelliğiyle zamansız bir klasik haline gelen Salinger’ın bu romanı, gençler için uyanma çağrısı niteliğinde. 

Diğer bir yönüyle ilham verici bir anlatı olan Çavdar Tarlasında Çocuklar romanı herkesin umutlu ve kendisine sadık kalması gerektiği mesajını veriyor. İsyan, kimlik ve bağımsızlık gibi karmaşık temaları ustaca kullanan yazar, okuyucuyu zaman zaman karamsarlığa yönlendirse de mevsimler değişirken, yaz sona ererken kim istemez ki biraz sonbahar kasvetini?

anayurt oteli

9. Anayurt Oteli – Yusuf Atılgan

Toplumsal uyumsuzluk, sosyal fobi, kırdan kente göç ve çocukluktan gelen psikolojik sorunlar… Yusuf Atılgan’ın 1973 yılında yazdığı Anayurt Oteli isimli romanı, Türk klasikleri arasında popülerliğini korumaya devam ediyor. Okuyucuya bireysel bir portre resmederken toplumsal gerçeklikten de kopmayan yazar, tıpkı diğer romanlarında olduğu gibi Anayurt Oteli’nde de topluma karşı yabancılaşma temasına yoğunlaşıyor.

Okuyucuyu hikayenin içine çekmek için birden fazla bakış açısının kullanıldığı bu romanı serin bir sonbahar akşamında evinizin en sıcak köşesinde bir çırpıda okuyabilirsiniz. Sembolik anlatımlarla zenginleştirilen sürükleyici olay örgüsü Anayurt Oteli’ni hızlı okunan kitaplar arasına sokmaya yetiyor. Yusuf Atılgan, kahramanın iç dünyasındaki çatışmalarını, psikolojik bir sorun olan cinsel saplantılarını ve uyumsuzluk problemini hem bilinç akışı yöntemi hem de betimlemelerle destekliyor. 

Türk edebiyatında yaygın bir konu olan birey-toplum çatışmasına farklı bir açıyla yaklaşan Anayurt Oteli’nin esin kaynağı ise Atılgan’ın Manisa’dayken bir süre konakladığı Anavatan Oteli. Gerçeklerden yola çıkılarak yazılmış olması hikayeyi daha da ilginç hale getiriyor. Kadın-erkek çatışmasına da değinen yazar, şiddete eğilimli bir ruh halinin gelişim serüvenini sembolik ögelerle resmediyor.

Anayurt Oteli’nin ana kahramanı Zebercet’in ruhsal bunalımlarını zihninizde canlandırırken somut bir karşılık bulmak istiyorsanız, kitabı okuduktan sonra birçok ödül alan sinema uyarlamasını izlemeyi de düşünebilirsiniz. Beyaz perdeye 1987 yılında taşınan bu çarpıcı hikaye sonbaharın ruhunu hem kitabı hem de kitabıyla yansıtıyor.  

yaprak dökümü

10. Yaprak Dökümü – Reşat Nuri Güntekin

Türk klasikleri arasına adını çoktan yazdıran Yaprak Dökümü romanı, sadece edebiyatta değil sinema, televizyon ve tiyatronun da kült hikayeleri arasında yer alıyor. 1930 yılında toplumcu yazar Reşat Nuri Güntekin tarafından kaleme alınan bu romanın birçok detayına aşina olabilirsiniz; ancak güzün dökülen yapraklarını aileyle ilişkilendiren bu romanı tekrar okumanın en iyi mevsimi sonbahar.

Nesiller arasındaki çatışmayı aile kavramı etrafında ele alan Güntekin, romanında batılılaşmanın sebep olduğu toplumsal dönüşüme de ışık tutuyor. Yanlış batılılaşma, yoksulluk, ahlaki değerler ve özentilik gibi o dönemin popüler temalarını işleyen Yaprak Dökümü romanının popülaritesinde yazarın kullandığı açık, sade ve akıcı dilin etkisi de büyük.

Kısacası, kimilerine göre bolluğun mevsimi olan sonbahar, zihin dünyasını yeniden şekillendirmek ve bunun meyvelerini toplamak için mükemmel bir atmosfer yaratıyor. Zaman zaman karamsar, bazen de yaşam enerjisiyle dolup taşan bu kusursuz dengede kendinizi kitaplarla baş başa bırakarak yorucu bir yılın iç hesaplaşmasını en huzurlu haliyle gerçekleştirebilirsiniz.

Sonbahar kitaplarına göz attıktan sonra sıra “Dünyanın En Büyük Kütüphaneleri” gezisinde! Hemen tıklayın!

Önceki YazıSonraki Yazı